
Başlığa bakınca Julia Roberts’ın filmi Yatağımdaki Düşman’ı çağrıştırabilir. “Salonumdaki Akrep” de Yatağımdaki Düşman gibi bir gerilim hadisesi. Dün bebişimle bilgisayarımızın önünde vakit geçirirken acıktığını farkettim. Acele ile çalışma odamızdan mutfağa koşturup mamasını biberonda hazırlamaya başladım. Geri dönüş yolunda tam salondan geçerken yerde bir kıpırtı fark ettim. Önce büyükçe bir böcek sandım. Biraz yaklaşınca, AMAN ALLAHIM! Salonumuzun ortasında bir akrep!
Hayvanat bahçeleri ve belgeseller dışında hayatımda canlı akrep görmüşlüğüm yok. O anda bebeğimi koruma güdüsü ile, normalde karafatmayı bile Kuzey’e öldürten ben, en yakındaki ayakkabıyı kapıp çaaat çuut kafasına indirdim. Bu arada halı yumuşak olduğu için hayvan içine gömülüyor. Hemen de ölmüyor meret. Neyse öldürmeyi başardım.
Hemen telefona sarılıp Kuzey’i aradım. Çünkü cesaretim buraya kadar. Akrebi yerden alıp çöpe atacak yürek yok. Kuzey de apartman yönetimini aramış. Bir görevli gönderdiler. Adam gayet sakin olarak geldi. Akrebin cesedini eliyle tutup kaldırdı. “Zehirli mi?” diye sordum. Adam omuzlarını silkerek: “Evet zehirlidir ama çok değil, en fazla eşek arısı kadar” dedi. Merakla nereden gelmiş olabileceğini sordum. Bizim sitenin yanında yeni yapılan bir inşaat için toprağı kazıp duruyorlar. Tabii ki bu hayvanların (akrepler, yılanlar, fareler vs) habitatı bozulmuş. Sağa sola kaçıp buldukları yere saklanıyorlar. Bu arada benim de aklıma geldi. Sabah salonu havalandırmak için camı açmıştım. Muhtemelen oradan girdi.
İşte böylece bir akrep macerası atlatmış olduk. Can’ı bazen oynatmak ve uyutmak için battaniyesinin üzerinde yere yatırdığımı düşündüm de… Bu sondur.
🙁 ah canım ya okudum da yine öldürebilmişsin benim başıma gelse ne yapardım bilemiyorum…
çok geçmiş olsun …
Teşekkürler. Asıl görmeseydim de kuytu bir yere yuva yapsaydı, aklımı kaçırırdım herhalde.
okurken senin yaşadığın kabusu yaşadım 🙁 çok geçmiş olsun canım..
Teşekkürler Meldacım