Havuzdayım. Yüzüyorum. Batmakta olan güneş yüzümü hafifçe okşuyor. Çimenlerin rengi daha bir yeşil, hava daha bir mavi sanki havuzdan dışarıya bakınca. Gözlerimi kapıyorum. Biraz sırt üstü, biraz yüz üstü. Havuzun ucundaki ufak şelaleye doğru yüzüyorum. Gözlerimi açıyorum. Havuzun kenarında en sevdiğim iki erkek bana bakıyor. Onlara el sallıyorum.
Terapik bir havuz seansındayım. Kuzey Can’ı kanguruya takmış havuzun kenarında sandalyede oturuyor. Hazırlanmamız biraz uzun sürse de nihayet sitemizin havuzundayız. İki tane havlu, bizim için güneş yağı, Can’ın acil durum maması, kaza bezi…Zamanı hatırlatacak cep telefonu. Saat 18.30. Can, artık yakıcılığı bile kalmamış güneşten korunmak için fazlasıyla giyinmiş durumda. Ama açık havada olduğu için mutlu. Babasının göğsüne taktığı kangurada serbest kalan ayaklarını bisiklete biner gibi hızlı hızlı döndürüyor. Bir yandan da havuzda kulaç atan annesine bakıyor. Annesini suyun içinde ilk görüşü. Bu anne değişik bir anne. Gülümsüyor.
Kuzey’i düşünüyorum. O da benim gibi en son geçen sene, kardeşim ve eşi buraya geldiğinde çıktığımız seyahatte denize girdi. İyi ki girmişiz. Florida sahillerindeki Panama City ve Destin’de denizin ve havuzun tadını çıkardık. Hatta Panama City de ufak bir köpekbalığı ve deniz yılanı ile hasbihal etmişliğimiz de var. Kuzey de yüzmeyi özlemiş olmalı. “Ben Can’ı tutarım. Girmek ister misin?” diye soruyorum. “Sen biraz daha yüz, ben nasıl olsa girerim” diyor. İki kulaç daha atıyorum.
Havuzun kenarındaki kızlara bakıyorum. Tenleri güneşten yanmış. Uzun zamandır havuza giriyor olmalılar. Ben de havuza çok girseydim o kadar yanmak ister miydim? Emin olamıyorum. Çocukluğumuzda fütursuzca güneş yağı bile sürmeden saatlerce kumlarda oynardık. Annelerimiz güneşin en yüksek olduğu saatlerde bizi gölgede dinlenmeye alırdı. Genç kız iken daha çok yanmak için hiç koruma faktörü olmayan bebe yağı ve hangi akla hizmetse cola sürerek yanmışlığımız var. Güneşte fazla kalıp cildi kızaranlara yoğurt sürülürdü. Ama kimse UV ışınlarının zararından bahsetmezdi.
Kuzey’e saati soruyorum. “19.00’a kadar sen yüz, sonra ben girerim” diyor. Sadece yarım saat mi olmuş? Ben ise düşüncelerimde nerelere gitmişim. Havuzun dibine bakıyorum. Havuz suyunun büyüteç etkisiyle kocaman olmuş ayaklarımı inceliyorum. Eve gittiğimizde havuz çantası açılacak, havlular asılacak. Can’ın biberonu ve mayolar yıkanacak. Duş alınacak, saçlar kurutulacak. Can yıkanacak, emzirilecek. Uyutulmaya çalışılacak. Ben anne olmuşum. Kuzey de baba. Eskiden olduğu gibi eve gelip, duşumuzu alıp, annemizin sevecen elleriyle hazırladığı akşam yemeğini önümüze koyması yok.
Havuzdayım, yüzüyorum. Hayatımdaki güzel şeylere şükrediyorum.
🙂 your entry had me go back into time myself…when i was younger and never got out of the pool in our backyard 🙂 and YES we used to put coke-a-cola on ourselves to get a “better“ tan hahahaa! Im glad to hear that yall had a nice family pool time afternoon!
Teşekkürler Yasemincim. Evet harikaydı. En kısa zamanda yeniden yapacağız…Aslında Can ile beraber havuza gireceğimiz günleri iple çekiyoruz.