Can bildiğiniz gibi birinci sınıfa gidiyor. Bu aralar büyük bir sorunumuz var: Can’a her gün, ama her gün ve günde birden fazla kere sorumluluklarını hatırlatmak… Beklediklerimiz çok da fazla birşey değil… Okuldan gelince ellerini/yüzünü yıkaması, ev kıyafetini giymesi, günlük ödevini yapması ve okul dosyasını bana imzalatması… Can okuldan saat 3,30’da geliyor ve bu işler topladığınızda en fazla 1 saat sürecek işler… Dolayısıyla yatağa gittiği saat 8,00’e kadar kendine ayırabileceği 3,5 saati kalıyor. (Akşam yemeğini çıkartırsak 3 saat diyelim.) Günlük sorumluluklarını tamamlamasının ardından dinlence ve oyuna geçebileceğini biliyor. Buna rağmen hemen her gün “hadi oğlum” kelimesini fazlasıyla söylemek durumunda kalıyorum. Çünkü Can için, yaşıtı hemen hemen tüm çocuklar gibi, okuldan gelir gelmez ellerini bile yıkamadan oyuna oturmak çok cazip. İlgisini çekmeyen konularda sorumluluk almak ise tek kelimeyle: S-I-K-I-C-I… Neden? Çünkü Can bir çocuk. Hayata yetişkinler gibi bakmıyor. Can’ın öncelikleri farklı…
Eşimle bu konuyu konuştuğumuzda ikimiz de bir gerçeğin farkına vardık: Biz bu davranış modeline yabancıyız. İkimiz de çocukluğumuzda o ciddi ve sorumlu tiplerdenmişiz. Ben okuldan eve gelince ilk iş elimi yüzümü yıkar, elbisemi değişir ve ödeve otururdum. Ödevler bitmeden rahat etmezdim. Çünkü sınıfta ertesi gün işlenecek konuyu bilmemenin eksikliğini, öğretmenim bir soru sorunca hazırlıksız olmamdan dolayı yanıtlayamama duygusunu sevmezdim. O nedenle hergün bir an önce ödevimi bitirir, sonra sorumluluklarımı tamamlamanın verdiği rahatlıkla uyku saatine kadar keyfime bakardım. Annemin ödev konusunda hatırlatma yaptığını bir gün bile hatırlamıyorum. Eşim de öyleymiş. Can’ın bizden farklı bir birey olduğunun farkındayız. Ama bu durum onun son derece rahat ve umarsız davranış modeline ağzımız açık kala kala hayret etmemizi değiştirmiyor.
Can’ın bu davranışlarıyla ilk karşılaştığımızda Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ihtimali üzerinde durduk. Hakikaten dikkat eksikliği ve hiperaktivitede görülen bazı belirtileri zaman zaman gözlemleyebiliyoruz. Ancak istediği/tercih ettiği işlerde dikkatini toplamayı, sorumluluk almayı biliyor. Ödev konusunda da sorumluluk almak/odaklanmak istediği günlerde bunu yapabiliyor. Bu nedenle konunun daha çok küçük olması ve sorumluluk/odaklanma alışkanlıklarını henüz kazanamamış olmasından kaynaklandığını düşünüyoruz. Elbette ileride gerekirse bir uzman desteği alacağız, elimiz mecbur…
Ödev sorumluluğu konusunda, itiraf ediyorum ki, talep edilenden fazlasını yapıyoruz. (Burada cık-cık efekti girin…) Çünkü birinci sınıf itibarıyla öğretmenin düzenli olarak verdiği tek ödev, her gece 20 dakika boyunca kitap okumak. Arada da cuma günleri yapılacak sınavları için kelime bilgisini çalışmak ya da bazı önemli günler için elişi çalışmalar yapmak gibi basit ödevler veriliyor. Bununla beraber okulun ilk yarısında gelen karnede belirtilen notlara göre, Can’dan akademik anlamda “okumanın ilerletilmesi“, “el yazısının düzeltilmesi” ve “kompozisyon yazma yetisinin ilerletilmesi” bekleniyor. Sosyal davranışlar anlamında Can’ın karnesinde yer alan ve öğretmeniyle birebir yaptığımız toplantıda dile getirdiği en büyük geliştirme noktası: “Yapılan işe odaklanmak“… Öğretmenin ifadesine göre Can sınıfta bir çalışma verildiğinde, kimi zaman çalışmaya yoğunlaşmak yerine sandalyesinden kalkarak sınıfta dolaşmak, görevi tamamlamamak ya da çok eksik olarak teslim etmeyi tercih edebiliyor. Sene başından itibaren birkaç kere günlük dosyasında bu konuda öğretmenin uyarı notu geldi. Uyarı notuna iliştirilmiş, Can’ın sınıfta tamamlamadığı boş sayfayı görmek, ebeveyn olarak son derece üzücü ve hayal kırıklığına uğratıcıydı. Öğretmen bu konuda sınıfta beraberce çalıştıklarını, ancak bizim de evde bu konuya eğilmemiz gerektiğini belirtti. (Hani sadece kitap okuyacaktık…) Can’ın evde el yıkamak, üstünü değiştirmek, oynadığı oyuncakları toplamak gibi sorumluluklar konusundaki tutumunu bildiğimden, öğretmenin bu notu bana yabancı gelmedi… Boynumuzu bükerek eve geldik ve bu konuda en kısa zamanda bir strateji geliştirmeye ant içtik.
Günlük sorumluluklar konusunda beklentimiz şu yönde: 7 yaşındaki bir çocuktan elbette sorumluluk anlamında çok büyük beklentilerimiz yok… Sadece kuantum teorisini anlayabileceğimiz şekilde açıklasa yeter! Şaka-şaka! Ellerini biz söylemeden yıkasa, gün boyunca okulda kirlenen kıyafetlerini değiştirse, bir de azıcık ödev yapsa yeter. El yıkamak ve kıyafet değiştirmek sağlığı için, ödev yapmak da hayat boyu ona faydalı olacak sorumluluk duygusunu kazanması için çok önemli birer adım. Öğretmen sınıfın geneline ödev vermese dahi, bireysel gelişiminde eksik olan yönleri tamamlamak için günlük olarak makul bir süre boyunca ödev yapılması taraftarıyız.
Ödev konusunda birçok velinin şikayetçi olduğunu, verilen ödevlerin ağır olduğunu düşündüklerini biliyorum. Bazı okullarda gerçekten çocuğun kaldıramayacağı kadar fazla ödev verildiğinin de farkındayım. Çocuğa hergün nefes alamayacağı, dinlenmesine fırsat yaratmayacak kadar ödevin verilmesine ben de karşıyım. Ancak bazı velilerin savunduğu gibi hiç ödev verilmemesini de doğru bulmuyorum… Bu konuda mantığım şu şekilde: Can’ın sınıfında 21 öğrenci var. Her ne kadar öğretmen yaşlarına uygun, konunun uzmanı eğitimciler tarafından hazırlanmış bir çalışma programını takip etse de, her çocuğun kendine göre güçlü ve zayıf yönleri var. Öğretmenin her çocuğa özel bir şekilde eğilmesi, zayıf yönleri yeterince desteklemesi zaman açısından mümkün değil. Eğitim/öğretim işini sadece okula bırakmaya karşıyım. Bence bir çocuğun ilk öğretmenleri ebeveynleri ve çocuk okula göndermekle eğitim/öğretim konusundaki sorumluluğumuz bitmiyor. Okulda verilenlerin ebeveynler tarafından mutlaka desteklenmesi, pekiştirilmesi gerekiyor. Desteklenecek olan sadece akademik çalışma değil. Bizim şu anda Can ile üzerinde çalıştığımız “sorumluluk bilincinin geliştirilmesi” ve “odaklanmanın artırılması” da çocuğun eğitim ve öğretiminin bir parçası ve belki de akademik bilgiden daha öncelikli bir parçası.
Can’ın notlarının mükemmel olması gibi bir takıntım asla yok. Sınıftaki en iyi öğrenci olup, olmadığını umursamıyorum. Birinci sınıf itibarıyla önem verdiğim şey, çocuğuma sorumluluk bilincini aşılamak, onun yaptığı işe kendini vermesini sağlamak. Geliştirilen her davranışta olduğu gibi, bunun yolu da düzenli olarak pratik yapmaktan geçiyor. Günlük çalışmamızda Can, bir kelimeyi yanlış yazdığında, bir toplama işlemini hatalı yaptığında, bir kelimeyi doğru okumadığında ona kızmıyorum. Çünkü bu hataların zaman içinde bol bol pratik yaparak düzeleceğini biliyorum. Nitekim sene başında hemen hemen hiç okuyamayan Can, her gece düzenli olarak 20 dakika yaptığımız okuma seansları sayesinde, kitapları düzgünce okumaya, hatta kitaplardaki karakterleri hikayenin gidişine göre değişik şekillerde konuşturup, okuduğundan keyif almaya başladı. Bizim uyarılarımız el/yüz yıkamayı unutmamak, ödev yaparken sandalyeden kalkmamak, rüyalara dalmamak, ödevi bırakıp, masanın üzerinde bulduğu arabayı vız-vız sürmemek yönünde… Can bu sorumlulukları içselleştirinceye ve kimse hatırlatmadan kendi başına yapıncaya kadar konuda çalışmaya devam edeceğiz. Bu konuda uyguladığımız ve başarılı olan taktikler kadar, hiç işe yaramayan yöntemler de var. Onları zaman içinde sizinle paylaşmayı umuyorum. Sizin ufak çocuklara sorumluluk bilincini aşılamak ve odaklanmayı artırmak için önerileriniz varsa lütfen paylaşın. Bu konuda birbirimizden öğrenebileceğimiz çok şey olduğunu düşünüyorum…
Önemli Not: Bu blogdaki yazılar bir anne olarak kişisel tecrübelerimden oluşmaktadır. Doktor veya tıbbi ehliyete sahip bir kişinin tavsiyesi niteliğinde değildir. Lütfen sağlık konularında karar vermeden önce araştırmalarınızı yapın, sağduyunuzu dinleyin ve doktorunuza danışın.
Eğitim ömür boyu gerçekleşen bir süreç. Sorumluluk bilinci ve odaklanma kabiliyeti erken yaşta kazandırılmalı. Aksi takdirde geri kalan hayatında bu beceriler ve donanımlardan yoksun olarak devam etmek zorunda kalmak çok zor. Bilgilendirici bir yazı olmuş kaleminize sağlık.
Merhaba,
Ah ne kadar da tanıdık tüm yazdıklarınız hatta yaşadıklarımın daha soft bir versiyonu diyebilirim… sondan başa gidersem duyu bütünleme ve bu konunun Türkiye’de farkına varılmasını sağlayan fizyoterapist- ergoterapist Ebru Sidar diyorum. Bu sıkıntıları ve daha fazlasını yaşayan tüm anne ve babalar çok sayıda dikkat eksikliği- hiperaktivite İle ilgili uzman yazısı ve kitabı okudum. Benzer sorunlar yaşayan aynı yaş kız çocuğu sahibi bir arkadaşım sayesinde Duyu bütünleme konusundan haberdar oldum. Uzman tanısı almış olmasına rağmen şu an öncelikle duyu bütünleme seansları almayı uygun buldum.Yaz sonu Ebru Hanım kızımı görünce tüm sorular aydınlandı kafamdaki..
Sözün özü çocuklar pekçok sebepten ama en çok bizim çocukluğumuz ki şu an 35-45 yaş bandında olan biz anne-babalar iyi kötü sokakta oynadık, taş -toprak yüzü gördük velhasıl aşırı bir duyu bütünleme problemi en azından göze batan sıkıntılar yaşayanımız çok olmadı..Ama bu nesiller o anlamda şanssız, etiket acıttı, çorabın dikişi, saçımı taratmam ve hatta bebekken uyuyamayan bebeklikle başlıyor bu süreçleri…