
Günler birbirini kovalıyor. Can büyüyor. Biz her zaman yanında olduğumuz için ondaki değişimler doğalmış gibi geliyor. Ancak uzun bir süre Can’ı görmeyip, sonra yeniden görenler, ne kadar büyüdüğünü söylüyor. Son haftalarda oğlumdaki değişimler çok hızlandı. Bu güzel anları unutmamak için yazıyorum.
Diş: 30 Ekim’de Can’ın ilk dişini patlattığını yazmıştım. Bugün 14 Kasım ve bilin bakalım ne oldu? O minik beyaz çıkıntının yanında bir de kardeş geldi. Yani oğlumun alt damağında, ortadaki 2 dişi çıkmış durumda… Darısı üst damağın başına. İşte o zaman tam bir tavşan olacak.
Aş: Yemek menümüz çeşitlenmeye başladı. Dün gece ilk defa yoğurt makinasını kullanarak Can’a yoğurt yaptım. Yoğurt makinası çok mu gerekli derseniz, bence o kadar da gerekli değilmiş. Çünkü ben zaten, kendimiz için, makinayı kullanmadan da uzun zamandan beri yoğurt yapıyorum. Yoğurdun oluşma aşamasında sıcaklığını koruması için annelerimizin usulü ile beze sarıyorum. Dün gece büyük bir tencerede süt kaynatıp, mayaladım. Bir kısmını geleneksel yöntemle sarmalayıp bize ayırdım. Diğerini de Can için aldığımız yoğurt makinesine koydum. Sabahleyin açtığımda ikisi de tutmuştu. Tek farkı, bizim için yapıp örtüye sardığımız yoğurt, soğuduğu için direkt dolaba koyabiliyorsunuz. Yoğurt makinasındaki ise, hala sıcak olduğu için, dolaba koymadan önce soğumasını beklemek zorunda kalıyorsunuz.
Öğlen yemeği olarak, Can’a yoğurdun içine buğday lapası karıştırarak verdim. Çok sevdi. Şimdiye kadar hiçbir katı gıdayı yemediği kadar çok 5oz (148ml) yedi.
Akşam yemeğinde ise buharda pişirdiğim brokoli ve tatlı patates ikilisini verdim. Bizimkisinin bayağı bir ağız tadı oluşmuş. Brokoliyi öğürerek yedi 🙂 Tabii ne yapacağız? Pes etmek yok. Brokoli/tatlı patatesin içine, bir de kırmızı biber (pul biber değil, dolmalık biberin kırmızı olanı) karıştıracağız. Bakalım onu sevecek mi? Yarınki öğünümüz bu…
Emeklemek-Oturmak: Ekim ayını başında yazdığım şu yazımda, Can’ın emekleme başlangıcı yaptığını yazmıştım. Oğlum emeklemede bayağı yol katetti. Önce geri geri gitme işinde bayağı ustalaştı. Geri gidip, yuvarlanarak istediği her yere gitmeye başladı. Sonra, oturma işi halloldu. Artık hiç desteğe ihtiyaç olmadan, sırtını dimdik yaparak uzun uzun oturup, elindeki oyuncakları ile oynuyor. Bu otuma işini de çok seviyor. Kendini yere atıp, iki saniye öyle durup, sonra hemen oturuyor. Beş saniye oturur konumda durup, kendini yine yere atıyor. Yeni bir yeteneğin ancak bu kadar keyfi çıkarılabilir. Sabahları uyandığında, bazen onu yatağında oturur olarak bulmak, çok eğlenceli.
Bunlara ek olarak, 2 gün önce,yüzüstü iken, uzaktaki oyuncağına erişmek için, komando gibi süründü. Ayrıca aktivite merkezinin yerdeki demirine tutunarak, tüm vücudunu ileriye doğru çekebildi. Bugün itibarıyla da, uzağa koyduğumuz biberonuna erişmek için, öne doğru 2-3 adım emeklemeyi başardı. Bir haftaya kalmaz, bildiğiniz emekleme tamamdır diye tahmin ediyorum.
Ayağa kalkmak: Can’ın, bugünlerden en fazla aklına taktığı şey, ayağa kalkıp yürümek. Yanlış hatırlamıyorsam 3. aydan beri, vücut ağırlığını bacakları üzerinde taşıyabiliyor. Biz de ara ara, kolunun altından tutarak adım attırıyoruz. Son dönemlerde artık boyu uzadığı ve güçlendiği için, bileklerinden tutarak yürütüyoruz.
Beraber yerde otururken, oturmaktan sıkıldığında, önce bacağıma, sonra da koluma tutunarak kendini yukarıya doğru çekmeye çalışıyor. Dün, aktivite merkezinin yukarıdaki demirine erişerek, benden aldığı çok az bir yardımla, Ege’nin efeleri gibi bir dizi yerde konuma geldi. Sonra da kolları ile kendini çekerek, babasının ve benim şaşkın bakışlarımız altında, ayağa kalktı. Koltuğun kenarına tutundurup, arkadan destek verdiğimizde, yanpiri yanpiri adım atmaya çalışıyor. Ama desteği çekersek pat diye popo üstü oturuyor.
Oyunlar: Yeni oyunumuz oyuncakları örtünün altına saklayıp bulmak. Ne saklarsanız saklayın, hop diye örtüyü çekip buluyor. Ayrıca örtüyü kafasına koyduğum zaman da hemen çekip yüzünü açıyor. Bir de nedense, havalar soğuduğu için el örgüsü patik giydiğim ayaklarım çok ilgisini çekiyor. Yerde yatarken, fırsat bulduğunda, ayaklarımı ısırmak istiyor. Ben ayaklarımı uzağa kaçırıp, sanki ayak konuşuyormuş gibi tiz sesler çıkarıyorum. O zaman daha da hoşuna gidiyor. Kahkahalarla gülüyor. Bebek olmak ne güzel! Bir ayak bile oyuncağınız olabiliyor…