Zamanda yolculuk yapma şansınız olsaydı eğer hangi zaman dilimine gitmek isterdiniz? Geçmişe mi yoksa geleceğe mi, hiç düşündünüz mü? Zihnimizde nasıl olduğunu tezahür bile edemediğimiz dünyanın o ilk kurulduğu zamanlara giderdiniz belki, belki de bundan binlerce yıl ötesine. Big Bang’den hemen sonrası ya da ultra uzay çağı, skala epey geniş…
Eminim kişisel tarihinde yolculuk etmek isteyecek hatırı sayılır bir kitle de olacaktır böyle bir imkan olsa. Doğduğu günü görmek ya da o çok mutlu olduğu anlardan birine tekrar ışınlanmak hangimizi heyecanlandırmaz ki zaten. Belki de her şeyin değiştiği o güne dönüp zamanı farklı kılmak veyahut şimdiki aklımızla o dönemleri başka yaşamak güzel olabilirdi. Zaman yolculuklarını konu almış filmlerdeki sorunsal tam bu noktada sizin de aklınıza gelmiştir elbette; geriye dönüp farklı kıldığımız o tek bir an bütün her şeyi değiştirecek güce sahip olabilir mi? O filmlerde gösterildiği gibi, sevgiliniz düşmanınız, arkadaşınız kırk kat el, eviniz yolunu bile bilmediğiniz bir mekan haline dönüşme riskine sahip olabilir mi? Peki ya geleceğe gitseniz kişisel tarihinizde, bunu ister miydiniz? Gidip şu an hayal ettiklerinizin ne kadarı gerçekleşmiş, hayatınıza kimler girmiş kimler çıkmış, siz nasıl biri olmuşsunuz? Geleceği bilmek mutluluktan ziyade hangi duyguya yakın olurdu sizce?
Zaman yolculuğu mümkün olsaydı eğer ben tüm bu risklerin olmayacağından ya da en az haliyle olacağından emin olsaydım “zaman yolcusu” olurdum büyük bir zevkle. İyi haber şu ki bu arzumu kısa bir süreliğine tatmin edecek bir seyahat yaptım geçen günlerde. Hayır, bir zaman kapsülü bulmadım ya da uzaylılar beni kaçırmadı 🙂 Evimden çıktım, arabaya bindim ve bir günlüğüne eski Kore’ye ışınlandım.
Size bugün beni zamanda yolculuk yaptıran, eski Kore’yi iliklerime kadar yaşadığım Güney Kore’nin “duvarsız açık hava müzesi” olarak adlandırılan tarihi şehrinden, Gyeongju’dan bahsedeceğim.
Gyeongju’nun Kore’nin eski medeniyetlerinden olan Silla’ya uzun yıllar boyunca başkentlik yapmış olduğunu şehire ayak basar basmaz tarihi zenginliğine tanık olmak suretiyle hissedebiliyorsunuz. Zamanında dünyanın en kalabalık şehirlerinden olan Gyeongju günümüzde 264 binlik (2012 verileri ile) nüfusu ile küçük bir şehir olarak kabul ediliyor.
Şehirde kendinizi yüzyıllar öncesinde yaşıyor gibi hayal edebiliyorsunuz çünkü burada bulunan her yapı, aklınıza gelebilecek her bina ya zaten eski ya da eski Kore mimarisi ile inşa edilmiş. Her yapı derken aklınıza sadece evler ve oteller gelmesin, kafeler, restoranlar, her türlü dükkan hatta umumi tuvaletler bile bu şekilde. Şehire ilk giriş noktanız olan ücretli otoyolun çıkışındaki gişelerin bile çatılarının Kore’nin geleneksel evleri hanokların çatıları gibi olduğu görünce bir hayli şaşırıyorsunuz. En etkileyici nokta ise Gyeongju’nun silüetinde bu tarihte yolculuk hissini bozacak tek bir yapının bile görünmüyor oluşu, günümüzün o yüksek binaları, gökdelenleri, plazaları hiçbiri yok manzarada. Manzaranız sadece muhteşem güzellikte olan dağlar. Özellikle de şehirin merkezinde sanki 1800’lerde bir Kore kırsalındaymışsınız gibi hissediyorsunuz.

Kore’nin ulusal hazinelerinden olan 1400 yıllık dünyanın en eski astronomik gözlem evlerinden Cheomseongdae’yi ve gözlem evinin hemen karşısında ihtişamlı ve gizemli halleriyle duran Tümülüsler’i (eski kral mezarlarını) Gyeongju’nun merkezinde ziyaret etmek mümkün. Bu etkileyici tarihi zenginliğe karşı kahvenizi yine lokal mimari ile inşa edilmiş bir kafede yudumlayabilirsiniz, hatta dünyanın en bilindik, en popüler kahve dükkanı zincirinin buradaki mekanı bile bu şekilde…

Gyeongju seyahatinizde Kore’nin geleneksel evleri hanoklarda birkaç gece kalabilir bu tarihi şehrin tadını doyasıya çıkarabilirsiniz. Ayrıca şehrin merkezine yakın konumda bulunan Unesco Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmiş mistik Budist Tapınağı Bulguksa’yı da ziyaret edebilirsiniz. Merkezden ayrılıp yirmi dakika kadar yol alarak ise tatlı kafelere ve güzel otellere ev sahipliği yapan Bomun Gölü’ne ulaşabilirsiniz. Yol boyu göreceğiniz manzaraların güzelliği de cabası olacaktır.
Pandemi sonrası yolunuz Güney Kore’ye düşerse eğer Gyeongju’da zaman yolculuğuna çıkıp kendinizin 1800’lerdeki versiyonu ile tanışmayı unutmayın diyerek sözlerimi bitiriyorum, bu zaman bükülmesinde beni nerede bulacağınızı ise biliyorsunuz artık; ben sizi Tümülüsler’in karşısında manzaraya karşı kahvemi içerken bekliyor olacağım.

Handem kalemine sağlık sanki o mimariyeyi o güzelliği yaşattın güzel kızım benim 🙂 teşekkürler canım benim öpüyorum seni seviyorum 🌹💝❤❤❤❤❤
Sihirli kelimelerinizle aklımda seyahate çıktım bile bu güzel anlatımınıza teşekkür ederim sağlıcakla kalın💐