“Yuvaya çocuktan çok sizin ihtiyacınız var.” dedi Can’ın doktoru bizi derin düşüncelere sevkederek… Hani yuvaya göndermek çocuğa iyi geliyordu? Hani çocuk yuva sayesinde sosyalleşiyordu? Söylediği cümlenin bir araştırma sonucu olduğunu anlatan doktorumuzla konuştuğumuz sırada, odanın ışığını sürekli açıp kapayarak dikkatimizi altüst eden Can’ı çıktığı sandalyeden indirdim. Kuzey Can’ı biraz sakinleştirmek üzere dışarı çıkartırken, ben de doktorun açıklamalarını dinlemeye başladım. Belki de herşeyi baştan anlatmalıyım…
Hastayım, Hastasın, Hasta… Bir Özet
Biliyorsunuz hem Can hem de ben yaklaşık 3-4 haftadır süründüren bir hastalıkla uğraşıyoruz. Burun akması, gözlerin çapaklanması, özellikle geceleri artan öksürük… Bu süreçte 4 kere doktora gittik. İlk gidişimizde herhangi bir rahatsızlığının olmadığını, şikayetlerin 1 haftalık bir süreci olduğunu ve kendi kendine geçeceğini söylediler. Sabırla bekledik. Ancak tablo kötüye gidince tekrar doktora gittik. Bu sefer kulak enfeksiyonu olduğunu söyleyip, antibiyotik verdiler. Antibiyotiği kullandığımız dönemde belirgin bir düzelme yaşandı. Ancak tam o sırada Can yuvaya başladı. Hastalık geri sardı. Üçüncü gidişimizde enfeksiyonun temizlendiğini söyleyip, alerji ilacı verdiler. Alerji ilacını kullanmamıza rağmen düzelme olmadı. Bu nedenle bir kere daha doktor yolları gözüktü.
Bana kalırsa ilk ziyaretten beri Can’da kulak enfeksiyonu vardı. Zira bebekliğinden beri başımıza musallat olan bir hastalık. Sebebini de gayet iyi biliyoruz: Uyumadan önce yatar pozisyonda biberonla içtiği süte borçluyuz. Doktorumuz bizi uyarmasına rağmen henüz bu alışkanlıktan vazgeçemediğimiz için aralıklı olarak kulak enfeksiyonu yaşıyor Can. Evde klima çalıştığı anda uykuda bile olsa çığlık atarak uyanmasından ve kulağını tutmasından da belli. Ancak ilk ziyarette bir şekilde rahatsızlığı anlaşılmadığı ve araya da mikroplarla fazlasıyla haşır neşir olunan anaokulu girdiği için iyileşme sürecinin uzadığını düşünüyorum.
Bu arada her seferinde aynı doktoru görmediğimizi belirteyim. Gittiğimiz ofiste doktorlar dönüşümlü olarak çalışıyor. Belli bir doktordan randevu almak için çalıştığı günü beklemek gerekiyor. Genelde doktorların hepsi iyi doktorlar. Ancak özellikle bu yazıya konu olan doktorla, Can’ın tüm sağlık tablosuna hakim olan ana doktorunun tarzını çok beğeniyoruz. Maalesef ilk 3 ziyarette zaman kısıtımızdan dolayı her iki doktora da görünmedik. Bu nedenle teşhis hatası yaşandığını düşünüyorum. Bizim hatamız oldu.
Teşhis ve Sosyal Şok!
Bu yazıya konu olan, son doktorumuzun söylediği şuydu: “Can’ın sağ kulağında enfeksiyon var (Gerçekten de hep bir kulağını tutuyor.) Yuva ortamı, ev ortamına göre çocukların birkaç kat daha fazla hastalıkla buluşmasına neden oluyor. Bu bir döngü gibi. Bir hastalık biterken öbürüne yakalanıyorlar. Bu nedenle çocukların özellikle hasta olduğu dönemde, yuvaya gitmesi için bir zorunluluk yoksa, evde kalması daha iyi.” Söylediklerine katılmamak mümkün değil…
Bunun üzerine Kuzey, “Benim evde çalıştığımı, dolayısıyla Can’ı yuvaya göndermenin aslında bir mecburiyet olmadığını, ancak oturduğumuz yerde hiç yaşıtı, arkadaşı olmadığı için sosyalleşmesi amacıyla gönderdiğimizi” belirtti. Doktor da gülümseyerek şöyle dedi: “Çocukların yuvada sosyalleşmesi kavramı aslında çok büyütülüyor. Eğer çocuğunuzun sosyal anlamda olumlu davranışlar kazanması beklentisiyle yuvaya gönderiyorsanız, yanılıyorsunuz. Düşündüğünüz zaman yuvadan edindiği terbiye nedir? Arkadaşlarını itmek-çekmek, kötü sözler öğrenmek, türlü yaramazlıklar. Bunun yerine yuva çağındayken, ebeveynler ya da büyükanne-büyükbaba ile büyüyen çocuklar daha güzel terbiyeye sahip oluyor. Aslına bakarsanız çocuğun yuvaya gitmesine çocuktan çok ebeveynlerin ihtiyacı oluyor.”
Duyduğumda kaşlarımın çatılmasına neden olan bu cümleyi, üzerinde daha sonra düşünmek üzere kafamın bir köşesine yazdım. Doktorumuz yaşça biraz ileridir. Ancak dünyayı ve mesleğiyle ilgili güncel araştırmaları yakından takip eder. Dünkü yazımda bahsettiğim tercübeli, yaşça ileri ve hastalarını azarlayan doktor tiplemesinin tersine; her zaman sorularımıza zaman ayırır. Fikirlerini son dönemlerde yapılan çeşitli araştırmalardan da örnekler vererek, uzun uzun açıklar. Görüşleri bizi tatmin eder. Ancak bu sefer, sanırım biraz da önyargılı yaklaşarak, şahsi görüşünü araştırma bahanesiyle bize aşılamaya çalıştığını düşündük. Kendisi muhtemelen çocukların yuvaya gitmek zorunda olmadığı, evde oturan anne tarafından bakıldığı ve zamane çocukları gibi hiperaktif olmadığı bir dönemde büyümüş. Kimi görüşlerine katılmamakla beraber, kendisine teşekkür edip ofisten ayrıldık.
Anne ve Baba Öyle Düşünmüyor
Yolda Kuzey ile konuyu konuştuk. İkimizin de ortak fikri doktorun görüşünün kısmen doğru olduğuydu. Anaokulunun çocuğa sosyal anlamda olumlu değerler katmadığı kısmı bizim bugüne kadar bildiğimiz herşeyle çelişiyordu.
Can, Haziran ayının ortasından beri felsefesini beğendiğimiz bir Montessori anaokuluna gidiyor. Can’ı anaokuluna göndermemizin nedenleri sosyalleşmesi, ileriki yaşlarda başlayacağı eğitim hayatına yakınlık duyması ve kendisine yaşam boyunca yardımcı olacak özbecerilerini geliştirmesiydi. Öyle çocuğum 3 yaşında 100′e kadar saysın, 4 yaşında piyano çalsın, 5 yaşında yazmayı öğrensin gibi beklentilerimiz yok. Can sürekli benimle beraber olduğu için konuşma konusunda yaşıtlarına göre geri kalmış durumdaydı.
Bu arada ne yalan söyleyeyim, doktorun “yuvaya çocuktan çok ebeveynlerin ihtiyacı var” cümlesi de bir noktaya kadar doğru. Doğduğundan beri oğlanla biz 90 metrekarelik evde yapışık ikizler şeklinde yaşıyoruz. Tasarım işlerimi evden yürütüyor, ev işlerini hallediyor ve çocuğuma bakıyorum. Yani pek de özel bir hikaye değil, ancak, yaşayan bilir. Bir de aileden binlerce kilometre uzakta oturmak var ki, ihtiyaç duyduğumuz anlarda destek alma gibi bir şansımız yok. Bu nedenle anaokulu bizim için çifte kavrulmuş lokumdu. Hem Can’ın gelişimine katkıda bulunduğumuz, hem de bana nefes alma şansı yarattığımız için memnunduk.
Nitekim geçtiğimiz 2 aylık süreçte Can’da olumlu değişiklikler gözlemledik. Birincisi konuşması ve kelime haznesi genişlemeye başladı. İkincisi daha önce yapmadığı bazı sosyal davranışları göstermeye başladı. Örneğin yolda gördüğü insanlarla selamlaşmak, mutlu olduğunda şarkı söylemek (yuvada müzik dersleri var)… Fiziksel anlamda bizim öğretmediğimiz, motor fonksiyonlarına yönelik gelişmeler yaşadık. Mesela bir kağıdı kıvırarak rulo yapmak ki, okulda yemek yedikten sonra peçetelerini bu şekilde katlıyorlar ve kalemi daha düzgün tutmak gibi… Yuvaya hergün sevinerek gidiyor, hatta dönerken üzülüyor bile. Evde yemediği öğle yemeğini okulda arkadaşlarıyla beraberken yediği raporunu alıyoruz. Bunlar bizim için çok güzel gelişmeler. Önümüzdeki dönemlerde öğretmeniyle koordineli olarak tuvalet eğitimine başlayacağız.
Bütün bunlara ilave olarak, içinde bulunduğumuz yuva döneminin hedefleri arasında konuşurken başkalarını dinlemek, sıra olmak, elleri düzgün biçimde yıkamak, doğru bir şekilde sümkürmek (sürekli burun akıntısı yaşadığımız şu dönemde bizim için çok önemli), öksürürken ağzını kapatmak, yemek yerken masada oturmak (sağda solda dolaşmamak), kendi yemek takımlarını sofraya kurmak ve yemekten sonra kirli takımları kaldırmak ve peçete kullanmak var. Evde verdiğimiz terbiyeyle örtüşen bu değerlerin olumlu olmadığını kim iddia edebilir ki? Yine de büyük konuşmamak lazım. Can henüz 2 aydır yuva ortamında, önümüzdeki dönemlerde olumsuz bazı sosyal davranışları da okulda öğrenip eve transfer edebilir. Bunu da gözlemleyip göreceğiz.
Peki Doktor Neden Öyle Diyor?
Doktorun dediklerini kulak arkası etmedim yine de. Eve gelince araştırmamı yaptım. Bulgularım şöyle, Hazır olun! Ta-taaaa! Evet, gerçekten de yuvanın çocuklara bazı olumsuz sosyal davranışlar kazandırdığına dair BİLİMSEL araştırmalar var. Bakalım araştırmalar ne diyor?
***********************
Araştırma 1 – (2007)
- Genel olarak, yuvaların çocuklarda okuma ve matematik becerilerini geliştirdiği fakat sosyal davranışlarda olumsuz etkisi olduğu gözledi.
- Bununla beraber, İngilizce konuşan İspanyol kökenli çocuklarda yuvanın akademik kazanımlarda etkisi belirgin bir şekilde daha yüksek ve sosyal davranışlarda etkisi nötr.
- Çocuğun yuva eğitimi aldığı süre de önemli. Yuvaya 2-3 yaş aralığında başlayan çocuklarda, daha önce başlayan çocuklara göre daha yüksek akademik başarı gözleniyor. Ancak 2-3 yaşından önce başlayan çocuklarda olumsuz sosyal davranışlar daha fazla oluyor.
- Yuvanın yoğunluğu da önemli. Yuvada gün içinde daha çok süre geçirildiğinde akademik başarı daha artıyor, bununla beraber sosyal davranışlarda bozulma daha çok gözleniyor. Bozulmanın yoğunluğu ailenin gelir düzeyine ve ırka göre değişiyor.
Loeb S, Bridges M, Bassok D, Fuller B, and Rumberger R. 2007. How much is too much? The influence of preschool centers on children’s social and cognitive development. Economics of Education Review. 26(1): 52-66.
http://www.stanford.edu/~sloeb/papers/How%20Much%20Too%20Much.pdf
Araştırma 2 – (2006)
- Yüksek standartlı yuvalarda bulunan çocuklar, hayatlarının ilk 4,5 yılında daha iyi dil gelişimi ve kavramsal gelişme gösteriyor. Bu çocuklar hayatlarının ilk 3 senesinde daha düşük kaliteli bakım gören çocuklara göre daha işbirlikçi oluyor.
- Bununla beraber, yuvada geçirdiği süre daha fazla olan çocuklar, yuvada daha az zaman geçiren çocuklara göre daha çok davranış problemi gösteriyor.
- Ayrıca yuvaya giden çocuklar, başka şekilde bakılan çocuklara göre daha çok davranış problemi gösteriyor.
- Aile ve ebeveynlerin karakteristikleri çocuğun gelişimi konusunda yuvanın karakteristiklerine göre daha belirleyici. Mesela, ebeveynler daha eğitimli, daha yüksek gelirli olduğunda, çocuğu duygusal ve düşünsel açıdan destekleyen bir ev ortam kurduklarında ve anneler psikolojik açıdan daha az sıkıntılı olduğunda çocuk düşünsel, sosyal ve dil açısından daha çok gelişiyor ve ebeveynleriyle daha uyumlu bir ilişkiye giriyor.
- Sağlık tarafında, yuvaların ayrıca çocuğun yaşantısının ilk 3 senesinde daha fazla kulak enfeksiyonları, üst solunum yolu rahatsızlıkları ve mide rahatsızlıklarına yol açtığı bulunuyor.
The NICD Study of Early Childcare and Youth Development, Findings for Children up to Age 4.5, U.S. Department of Health and Human Services
https://www.nichd.nih.gov/publications/pubs/documents/seccyd_06.pdf
***********************
Görüldüğü gibi yukarıdaki iki araştırma yuvanın çocuklara bazı kazandırdıkları olmakla beraber, sosyal davranışlar ve sağlık anlamında olumsuz etkileri olduğunu söylüyor. Fazla tekrar yapmamak için buraya almadığım başka benzer araştırmalar da var.
Ya siz ne düşünüyorsunuz?
– Anaokulu çocuğa terbiye (olumlu sosyal davranışlar) öğretebilir mi? Yoksa bu davranışlar sadece ailede mi öğrenilir?
– Anaokulunda zaman geçiren çocuklarınız genel olarak olumlu huylar mı, olumsuz huylar mı edindi?
– Sizce çocuğun anaokuluna gitmesine, çocuktan çok anne-babanın mı (daha çok da annenin) ihtiyacı var?
Bence terbiye daha çok ailede olur. Benim de 4 yaşındaki kızım anaokuluna gidiyor. Ancak şu ana kadar olumsuz bir huy edinmedi. Çocuğun okula gitmesine daha çok annenin ihtiyacı olduğuna da katılmıyorum. Hepimiz daha iyi olduğunu düşündüğümüz için çocuklarımızı okula veriyoruz. Biraz iddalı bir laf olmuş doktorunuzunki
Bana da doktorun bu lafı ilk anda bir şok etkisi yaratmıştı. Daha sonra objektif olarak düşündüğümde bu konu hakkında fazla bilgi sahibi olmadığımı fark ettim. Okudukça doktorun sözlerinin mantığını daha iyi anladım. Yine de bizim örneğimizde yuvanın Can’a faydalı olduğunu düşünüyorum. Sağlık kısmı bir tarafta olmak üzere elbette…
merhaba Tanla,
yazını soluksuz okudum, geci senin tüm yazılarını soluksuz okuyorum. Yazıda bir nokta çok doğru, anaokullarını kendimiz için istiyoruz.mesela benim kızım 7 aylık ama ben şimdiden 1 – 1.5 yaşına gelince anaokuluna vereyim diye dusunuyorum. bebeğimi çok seviyorum ama bazen nefes alamıyorum gibi geliyor. evde kuzu ile beraber 5 kişiyiz. eşim ben merkezcidir 5 dk.dan fazla kızla ilgilendiğini görmedim. kayınvalidem ben severim ama bakmam diyor. inanırmısın bazen tuvalete gitmek lüks oluyordu ( özellikle ilk 40 günlükken)
biryandan ev işleri yemekvb. biryandan benim dibimden ayrılmayan bir bebek … tabii bu yazdıklarımdan sakın olaki lızımdan şikayetci olduğum anlaşılmasın aksine cok seviyorum öyle ki geceleri o uyurken bile saatlerce izliyorum ama biraz sosyalleşmesini istiyorum… bu kadar anneci olması endişelendiriyor ….
Yazılarım konusundaki güzel sözlerin için teşekkür ederim Tuğbacım.
Bebeğine tek başına bakarken yaşadığın zorlukları tahmin edebiliyorum. Hepimiz o dönemlerden geçiyoruz.
Yine de, gerçekten işine karışmak değil maksadım, işe dönmek ya da benzeri bir mecburiyet yoksa, 2 yaşına kadar beklemekte fayda var diye düşünüyorum. Çünkü çocuğun anne ile bağı ilk senelerde kuruluyor.
Değerlendirme elbette senin.
cevap için teşekkür ederim canım… yazıların gerçekten benim için aydınlatıcı oluyor…. şanslıyım ki can benim cansudan büyük ve ben senin yaşadığın deneyimlerden faydalanabiliyorum. ve açıkcası seni tarz olarak da kendime yakın bulduğumdan karşılaştığım yeni durumlarda senin blogun ilk ziyaret ettiğim blok oluyor. bu aralar montesorri yöntemine kafayı takmış durumdayım…. kaynak kitaplar bulup bu konuyu derinlemesine araşırıyorum….. can’ın anaokulu nasıl gidiyor. metoddan memnunmusun? iş konusuna gelince ben bilgisayar yazılımcısıyım program yazma ve web tasarım konusunda ciddi eğitimler almıştım cansu büyüdükçe bu konuya tekrar dönüp homeoffice şeklinde çalışmayı düşünüyorum….tabiii aldığım eğitimlerin üzerinden bayağı geçti pasları silme vaktidir yavaş yavaş
bu arada biz 2 yaş sendromu yaşamıyoruz ama gece terörü yaşıyoruz 1 haftadır ve çarşamba günü doktorumuz 1.5 yaşına lkadar sürebilir dedi….
Montessori’den simdilik cok memnunuz Tugba. Can’in ozbecerilerini gelistiriyor, konusmasini ilerletiyor. Hele bazi gunler eve yapti aktivite calismalarini getirmez mi? Cok hosuma gidiyor.
Demek meslektasiz seninle. Cok sevindim… Cansu buyuyunce umarim diledigin gibi islerine egilme imkanin olur.
Cansu’un gece teroru yasamasina uzuldum. Doktorunuz neler tavsiye etti? Paylasmak ister misin?
Benim oğlum da 2,5 yaşında. Tam da ne zaman versek, geç kalırsak çocuğumuz için zorluk mu olur diye düşünürken çok güzel bir yazı oldu benim için. Ben çalışıyorum ve evde yatılı bir bakıcımız var oğlumun çok sevdiği, biraz rahat, hatta şımarık sayılabilirim 🙂 Ama yine de sosyal yetilerinin artması, yaşıtları ile diyalog kurması vb, sizlerle benzer nedenlerden kreşe çok geç kalmadan gitmesini istiyorum. Bizim doktorumuz da kreşe erken yollanmasını istemiyor. Haklı nedenleri da var, her şeyden önce sağlık geliyor tabi. Herhalde optimum zaman olarak, 3 yaşında vereceğiz oğlumuzu kreşe diye düşünüyorum.
Genelde 2-3 yaş arası iyi bir dönem olduğunu söylüyorlar… Tabii çocuğun da uyum sağlıyor olması önemli. Doktorunuzun sağlık konusundaki endişelerine katılıyorum. Sanırım Can’ın hastalığı yuvaya gitmeseydi daha önce iyileşebilirdi 🙁
Merhaba,
Pek çok uzman 3 yaşın en uygun başlangıç olacağını ama 2-2,5 yaştan sonra saatlik veya max. yarım gün oyun gruplarına göndermeyi doğru buluyorum. Doktorunuz bir noktada çok haklı bu yaş grubu çocuklar gelişimsel özellikleri bakımından ‘hadi bir kaç yaşıtımı göreyim de sosyalleşeyim.’ diye düşünmezler. Birlikte iyi vakit geçirebilir eğlenebilirler o ayrı ama temel ihtiyaçları bu yönde değildir. (bazı 3 yaş altı çocuklar ise bu deneyimden hiç hoşlanmayabiliyorlar) Bu gerçekten yeni nesil anne-babaların bir talebi. Doğru okul seçimiyle ise olumsuz örnekleri minimuma indirip olumlu kazanımlar elde etmek mümkün diye düşünüyorum. Anaokuluna karşı değilim tabi ki ama anne-babaları rahatlattığı da bir gerçek:) Sizin için iyi bir seçim olmuş mesela kısa sürede faydasını görmeye başlamışsınız. Sevgiler..
Katılıyorum. Çocuk bazında değerlendirilmeli. Tüm çocuklara uyacak genel bir reçete yok maalesef. Her anne kendi çocuğunu daha iyi değerlendirecektir diye düşünüyorum.
Sevgili Tanla,
Çağın için uygun okul arayışlarını sürdürdüğüm bu dönemde bakış açımı değiştiren bir yazı oldu. Eline sağlık. Acaba okul 3 yaş çocuğu için gereksiz diyen eşim ve daha çook küçük lobisi (anneanne, babaanne, bakıcı, eş dost) haklı mı?
Valla Guncel annem
Iste degisik bakis acilari var. Doktorumuz yukarida anlattigim gibi diyor. Ancak anaokulu bize oldukca faydali oldu. Can anaokulunda gecirdigi zamandan oldukca keyif aliyor. Evde yemedigi yemekleri orada arkadaslariyla beraber yiyor. Konusmasi gelisti. Bizim ozellikle ogretmedigimiz bazi sozcukleri kullanirken buluyoruz. Yuvaya neseli olarak gidiyor ve geliyor. Keske yuvalarda bir deneme suresi olsa. Mesela 1-2 hafta gidip, uyum sagliyorsa-seviyorsa devam ettirmek gibi…
Merhaba. Yazınızın üstünden çok zaman geçmiş ama ben sitenizi yeni gördüm. Oğlum Haziran’da 3 ünü dolduruyor ve bu ve birçok yazının ışığında göndermemeye karar verdim. Çünkü sadece benimle birlikte olmasına rağmen 2 yaşından beri yapar mısın eder misin gibi cümlelerle konuşabiliyor. Bakkala yollasam ne istediğini bilir, bulur, alır evi de bulur. Evde sürekli bir montessori halimiz var. Her zaman aktivitesi olmasa da 7 aylıktan beri yemeğini kendi yer. Sofrayı hazırlar, pasta kreması pişirir vs vs. Yani kreşlerde yapılan birçok şeyi biz evde yapıyoruz bile zaten. Üstelik dini eğitim de vermeye uğraşıyorum. Bunların arasında şu an 7 aylık bir kardeşi var ve yavaş yavaş birlikte oyun oynamaya da başladılar. sosyalleşme desen o da var artık 🙂 arada da oyun grubu niyetine yaşı yakın arkadaşlarının anneleriyle kahvaltı günleri düzenliyoruz. Daha ne olsun? 4 yaşına kadar göndermemeyi düşünüyorum ve dr unuzn cümlesi gerçekten müthiş çarpıcı. Zaten evde iki çocukla başa çıkamıyorum ne olur bunu bi yere gönderelim diyordum eşime. Sonra 3 aylığına bakıcı teyze bulduk ben de evdeyken yarım gün geliyor. Sabah ben ev işi yapıoyurm yahut da ders çalışıyor öğleden sonra uyku oyun vs geçiyor. Böyle bir düzen kurduk kendimize. Başka insanlara da belki fikir verir diye bu kadar uzun anlattım. Artık sadece kreşlerde sosyalleşebildiğine inanmıyorum sayenizde 🙂
Yorumun için teşekkürler Sadebiranne,
Siz anladığım kadarıyla güzelce düzeninizi kurmuşsunuz. Değişik aktivitelerde çocuklarınla güzel zaman geçirebiliyorsunuz. Ne mutlu size. Biz de yuvadan çok memnunuz. Herkes kendi yaşantısı ve koşullarına göre en uygun yöntemleri bir şekilde buluyor. Paylaşım için teşekkürler.
Selamlar,
Eski bir yazi, kizimi krese baslatma arifesinde karsima cikti. 2 ay sonra 15 aylik oldugunda krese baslayacak kizim. Su an calismiyorum ama kizim krese basladiktan sonra ise donebilecegim. Yurtdisindayim ve cift anadilli olarak buyumesini istiyorum. Yasadigim ulkenin ona kazandirabilecegi en degerli sey ingilizcesinin anadili olmasi diye dusunuyorum. Bunun icin 3 yasini beklersem gec olacak gibi geliyor. Konusmaya basladigi donemde iki dil ile birlikte baslamasinin daha dogru oldugunu dusunyorum(Yaptigim arastirmalar ve katildigim kurslar da bunu destekliyor). Evde ne kadar etkinlik eglence ortami saglasam da cocuklarin pek cok gelisimi diger cocuklara bakarak oluyor. Bu tabiki hem iyi hem kotu anlamda. Haftada 2-3 saat beraber katildigimiz oyun gruplari bile gelisimini o kadar destekliyor ki onu krese gondermemenin haksizlik oldugunu dusunuyorum. Olumsuz davranislar da ogrenecektir tabi ki ama bu gittigi kresteki ogretmenlere de bagli degil mi biraz?