Vancouver’da 3. günümüz. Kuzey yine tüm gün toplantıda olacak. Bugün ayrıca arkadaşlarımız Kana ve Hiro’da buraya geliyor. Eşlerimiz toplantı sonrası, eski okul arkadaşlarıyla yemeğe çıkarken, biz de Kana ile takılacağız. Keşke daha önce gelme şansları olsaydı da, daha çok vakit geçirebilseydik.

Bugün kahvaltıdan sonra şehir merkezinin daha önce görmediğim kısımlarına gitmeyi planlıyorum. Uzun ve güzel bir yürüyüş olacak.

Gezime şehrin Gastown denilen ve şehir merkezinin kuzeydoğusunda kalan mahallesinden başlayacağım. Gastown Vancouver şehir haline gelmeden önce burada kurulan ilk yerleşim birimi.Victorian tarzı harika binaları, hip mağazaları, restoranları, gece klüpleri ve alternatif yaşam tarzına sahip sakinleriyle tanınıyor.

Gastown adını “Gassy” Jack Deighton isimli bir denizci ve bar sahibinden almış. Gassy İngilizce’de gazlı anlamına geldiği gibi geveze anlamına da geliyor. Bizim bar sahibi Jack, muhtemelen mesleği itibarıyla, gazlıdan daha çok  geveze bir adammış. Uzatmayalım, popüler bir liman kasabası olan Gastown, zaman içinde gelişerek 1886 yılında Vancouver adını almış.

Sabah oğlumu pusetine koyarak, hızlı bir yürüyüşle Gastown civarına ulaştım. Hemen caddenin solunda, Neoklasik tarzda inşa edilmiş çok güzel bir bina gözüme çarpınca, merakımı yenemeyerek içeriye girdim. Meğer Waterfront Tren İstasyonu binasıymış.

Vancouver Waterfront StationMeğer bu binadan trenin  yanısıra deniz otobüsleri de kalkıyormuş. Birden kendimi deniz otobüsünün haritası önünde sefer rotasını ve saatlerini incelerken buldum. Can’ım bebeğim yanımda, “Acaba deniz otobüsü pusetle binmeye uygun mudur? Nereye ve ne kadar zamanda gidip, dönerim? Ya cumartesi günü diye seferler az sayıdaysa? Ya karşı  kıyıda çakılıp kalırsam?” Amaaan! Bu kadar soru sorarsan nerede bunun macerası ve eğlencesi… Gider misin? Gitmez misin? derken bir istasyon görevlisi yardımıma yetişti. Bir maymun deneyi edasıyla çözmeye çalıştığım Kanada doları bozukluklarını elimden alarak şak-şak otomatik makinaya attı ve biletimi elime verdi. “Deniz otobüsü 10 dakikada karşı kıyıya geçiyor, 90 dakikada geri dönerseniz ikinci bir bilet almanıza gerek yok” dedi. Hobareyyy! diyerek puseti hızla itmeye başladım. Dün yaptığımız yürüyüşte gördüğümüz karşı kıyılar! Bekleyin, geliyorum!

Vancouver feribot Deniz otobüsünde benim gibi bebeğini kucağında taşıyan bir Kanada’lı anneye “Sadece 90 dakikam varsa karşı kıyıda yapılacak ne var?” diye sordum. “Ummm! Sahildeki alışveriş merkezini gezebilir, bir de hemen ilerideki parkta vakit geçirebilirsiniz” dedi. Bundan iyisi can sağlığı!

Lonsdale Quay Market, içinde yöresel yiyeceklerin ve turistik eşyaların satıldığı 80 tane mağazanın bulunduğu çok şirin, 2 katlı küçük bir alışveriş merkezi. Sağa sola bakına bakına turladım. Renkler, malların çeşitliğiliği ve bolluğu çok hoşuma gitti.

Vancouver Lonsdale Quay Market Lonsdale Quay Market’ten çıkınca, harika öğlen güneşinde, masmavi bir gökyüzünün altında, az önce adımladığım karşı kıyıları fotoğrafladım. Kuzey şimdi oralarda biryerlerde toplantıda. Benim burada olduğumu bilse acaba ne yapardı.

Vancouver downtown - Lonsdale'den görünüş Alışveriş  merkezinden sonra, hala vaktimiz kalınca, kadının bahsettiği parka yürüdük. Denize nazır bir banka otururak, oğluma mamasını verdim. Sonra da biraz yeşil çimenlerin keyfini çıkarsın diye Can’ı ilk defa çimenlerin üzerine bıraktım. Heyhat! Oğluşumu koyduğum yer biraz eğimliymiş. Minik adam dengesini kaybedip öne doğru kapaklanmasın mı? Bir de çimenleri yemes’n mi? Tabii sinir olup, mızmızlandı. Doğayla ilk elden buluşma macerası da biraz kısa sürmüş oldu.

Deniz otobüsünün saati gelince aynı yoldan geri döndük. Bu sefer rotamı Gastown’un girişine çevirerek kapısını fotoğrafladım.

Vancouver GastownAz ileride, 1.Dünya Savaşı’nda ölen 66.000 Kanadalı askerin anısına yapılmış “Angel of Victory” isimli heykel vardı. Ölen bir askeri cennete taşıyan heykeldeki detaylar çok hoşuma gitti.

Vancouver heykelAsıl niyetim Gastown’u arşınlamak olmasına rağmen, spontan denir otobüsü gezim zamanımı aldığından, Gastown’u pas geçip, Chinese Town’a gitmeye karar verdim. 10-20 dakikalık bir yürüyüşle ulaştığım Çin mahallesinin kapısı, Gastown’un kapısından çok daha etkileyiciydi.

Vancouver ChinatownÇin mahallesinde görmek istediğim yer 1985-1986 yıllarında yapılan ve modern Çin’in babası sayılan Dr. Sun Yat-Sen onuruna adlandırılmış klasik Çin bahçesi (Dr. Sun Yat-Sen Classical Chinese Garden). Asya kültürüne meraklı biri olarak, Çin’in dışında inşaa edilen ilk gerçek boyutlu, klasik Çin bahçesini kaçıramazdım. Bahçenin hemen girişinde Çinli çocukların okulu tenefüsteydi. Oyun saatlerini yakalamış olmak benim için güzel bir süpriz oldu.

Vancouver Çinli çocuklar tenefüsteVancouver’i ziyaret edecekler için öneri: Bahçe iki kısımdan oluşuyor. Biletli girilen bahçe ve hemen yanında halka açık olan park. Trip Advisor websitesinde yapılan yorumlarda, biletli bahçenin çok küçük olduğu, tura verilen paranın değmediği, tur görevlisinin bahçe içinde hızlı bir tur yaptırdığı ve aynı kültürün halka açık park kısmında da gözlenebileceği söyleniyordu. Bu nedenle ben de halka açık kısma girmeyi tercih ettim.

Halka açık kısım da gerçekten oldukça küçük. Ufak bir göletin etrafındaki patikadan ve ortada yer alan bir kasırdan başka birşey yok. Biraz hayal kırıklığı oldu.

Vancouver Dr. Sun Yat-Sen Classical Chinese GardenGölete bakarken suda yüzen ördek ve  balığı aynı karede yakalamayı başardım.Vancouver Chinese Garden balıkla ördekBahçedeki turum bittiğinde saatler akşamüstünü gösteriyordu. Alternatif yolları kullanarak, Kuzey’in toplantısının yapılacağı otele doğru yola koyuldum.

Yolda,  BC Turf Building isimli binanın önünde gördüğüm bronz boğa heykeli, bana Kadıköy Altıyol’un göbeğindeki boğayı anımsattı. Hey güzel memleketim. 2000 yılında buraya yerleştirilen boğa heykeli, bina sahibinin favori boğası, Royal Sweet Diamond anısına buradaymış. İlginç!
Vancouver sokaktaki boğaKuzey ile buluştuğumuzda Kana ve Hiro’nun da az sonra otele geleceğini öğrendim. Sevinçle arkadaşlarımızı beklemeye koyulduk. Az sonra vardılar. Uzun süren yolculuktan dolayı yorgun oldukları anlaşılıyordu.

Kuzey ve Hiro arkadaşlarıyla akşam yemeği için buluşmaya giderken, biz de Kana ile İtalyan stili bir kafe olan Caffè Artigiano’ya gittik. Bu kafenin kahve süsleme sanatında usta olan baristaları (kahve servisi yapan kişi) Kanada’nın Barista yarışmalarını 6 senedir üst üste kazanıyormuş. Kana’nın ısmarladığı ve köpüğü yaprak şeklinde süslenmiş harika kahvelerimizi yudumlarken, Vancouver’de geçirdiğim 3 günün hızlı bir özetini verdim. Tabii gezilecek, görülecek, yenilecek ve alınacakları atlamadan.

Vancouver Kana ile kahveKahvemizi bitirdiğimizde Kana, Can ve ben çok yorgunduk. Bugünlük bu kadar yeter dedik. Batan güneşle beraber birer birer yanmaya başlayan şehir ışıkları altında ufak adımlarla otelimize doğru yola koyulduk.

Tanla Bilir

Merhabalar! Adım Tanla. Web tasarımcısı ve BebekveBen'in kurucusuyum.
BebekveBen çocuk bakımından öte ebeveynlik, kadın olmak, birey olmak, yurtdışında yaşam, seyahat, yemek, ürünler, eğitim, sağlık gibi hayatın içinden pek çok konunun paylaşıldığı, ailelerin buluştuğu, soru sorduğu, dileyenlerin konuk yazılarla katkıda bulunduğu ve deneyimlerini paylaştığı bir platform... Bize eşlik ettiğiniz için teşekkürler.

Yorumlar

Yanıt Yaz
  1. Bayıldım ben kısa da olsa bu gezinize okurken kendimi hayal ettim bir an o resimlerde nekadar güzel ve temiz yerler hayran kalmamak mümkün deil….
    Yorucu ama güzel bir gezi olmuş belli…Kahve sevmem ama süper gözüküyor :)))

    • Aaah! Ah! Eminecim,
      Tatil çok güzeldi. Keşke sizler de yanımızda olsaydınız. Tuna Can’ın pusetini iterken, biz de seninle ve Tolga’yla şehri keşfederdik. Umarım birgün beraber tatile çıkma şansımız olur.
      Sevgiler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Vancouver – 2.Gün

Vancouver – 4.Gün