in ,

Tam da Misafir Geldiğinde Olur Böyle Şeyler

Sanki başka zaman yokmuş gibi… Tam da misafir geldiğinde olur böyle şeyler… Sizin de benim gibi 3 yaş civarında bir ufaklığınız varsa, biliyorsunuz ne demek istediğimi değil mi? Ahhh! Her zamanki gibi konuya tam ortasından girdim. En iyisi kasedi başa saralım…

Güzel bir pazar günü. Ailecek görüştüğümüz bir arkadaşım eşiyle bize oturmaya gelecek. Özenmişim, bezenmişim, kendimce güzel bir çay menüsü hazırlamışım. Neymiş efendim: Öncelikle makarna salatası, ki müthiş bir pesto sosu var. İlk kez yaptım ama parmaklarınızı yersiniz. En iyisi birazdan tarifini vereyim. Sonracığıma fırında mücver var. Bildiğiniz mücver harcını hazırladıktan sonra, tek tek kızartmak yerine borcama döküp fırına veriyorsunuz. Çok daha hafif oluyor. Bir de ıspanaklı, peynirli börek. Yok artık, onu da marketten aldım. Lakin güzel bir börek. Fırına atıyorsunuz 30 dakikada nar gibi. Aynen el açması böreğe benziyor. Hızla güzel bir iş çıkarmak için ideal. Son olarak bu tarz etkinliklerde severek hazırladığım ve misafirlerim tarafından genellikle beğenilen çikolata soslu yalancı tavukgöğsü. Hatta bu sefer atraksiyon olsun diye çikolata sosunu sunumdan hemen önce ısıtmayı akıl ettim. Düşünsenize, buzdolabından yeni çıkmış tavuk göğsünün üzerine ılık bir çikolata sosu. Mmm!

Neyse, akşamüstüne doğru arkadaşlarımız geldi. Can evde değişik insanlar görmenin keyfiyle bir civciv gibi çığırarak oradan oraya koşuyor. Bütün oyuncaklar tek tek görücüye çıkıyor. Dikkat çekmek için misafirlerin pantalonlarının paçaları çekiliyor. Çıplak ayakları inceleniyor. Arada kedi gibi kucaklarına atlanıyor. Biz zavallı yetişkinler de bu arada sohbet etmeye çalışıyoruz ama ne mümkün. Durumu anladınız… Allahtan arkadaşlarımız Can’ı seviyor da, yaptığı türlü muzurluklara tahammül ediyorlar.

Bu tür aktivitelerde sohbet kısmı dediğim gibi zor oluyor, fakat yemek kısmına bayılıyorum. Zira yemek sırasında Can bey mama sandalyesinde oturduğu için fazla kıpırdayamıyor. Ağzı da nispeten kapalı. Nispeten diyorum çünkü iki lokma arasında bilinen bütün çocuk şarkıları bağırıla bağırıla söyleniyor. Ayrıca bizim oğlan sanırım annesi gibi sosyal yiyici. Normal zamanda nazlanarak yediği yemekleri böyle toplantılarda tabak tabak götürüyor. Sonuçta o memnun, biz ekstra memnun.

Uzatmayalım. Tuzluları bitirip tatlılara geçmek üzereyken bizim oğlan “Çişşşş!” diye çığırdı. Tuvalet eğitimi olayını artık tamamen bitirdik ya. Yarı memnun, yarı gururlu glu glu hindiler gibiyim. Hindi anne! Bizim oğlan daha konuşmayı tam olarak beceremiyor ama tuvaletini kendi başına yapıyor! Peh, peh! Tam da tatlıya sıra gelmiş ki bundan güzel bir zamanlama olamaz. Oğlan tuvaletteyken 5 dakika boyunca huzur içinde tatlımıza odaklanabiliriz.

Bir hevesle Can’ı mama sandalyesinden çözdüm. Bizimkisi otomatiğe bağlanmış kuklalar gibi badi badi tuvalete koşarken “Haydi, git bakalım tuvalete. Bir şeye ihtiyacın olursa bize seslen” diye arkasından seslendim. Sonra kocaman bir dilim yalancı tavukgöğsü, üzerine bolca ılık çikolata sosu, yanına da misafirlerimizin getirdiği çikolatalı pastadan… Manzarayı hayal edin. “Double shot çikolata, ama kimsenin şikayeti yok” diye espri falan yapıyoruz, bir yandan da çatalları doldurup, doldurup boşaltıyoruz… Tam damardan. Sanırım 3 – 5 dakika sürdü saadet anları… Birşeyler tersti sanki. Birden şu fotoğraf geldi aklıma.

suspiciousKusura bakmayın fotoğrafın orijinali o şekilde olduğu için İngilizce’sini koydum. Ama kısaca şöyle diyor yazarımız… “Sükut altındır. Taa ki bir ufaklığınız olana kadar. İşte o durumda sessizlik çok, ama, çok şüphelidir.” Ha şimdi hikayemizi burada duraklatıp, başka bir hikayeye atlayacağım. Zira anlatmasam çatlarım…

Çoook çok seneler önce…

Çoook çok seneler önce, sanırım lisedeyim. Yani yaş 15. Benden 2 yaş küçük kuzenim Turgay bize kalmaya gelmiş. Bu durumda kardeşim Şansal da 11 yaşında olmalı. Kuzenim Turgay, çok severim, ama nasıl desem, bizim ailenin muzur çocuğu. Bütün yaramazlıklar onun başının altından çıkar.

Hadisenin olduğu gün ben kendi odamda kitap okuyorum. Uslu çocuk. Turgay ile Şansal da Şansal’ın odasında. Kapıları kapalı bir şekilde oyun oynuyorlar. Biraz cıvıldaştıktan sonra ortalık birden sessizliğe bürünüyor. Sessiz, sedasız…. Gerisini olaya bizzat tanıklık etmiş olan babamın ağzından dinliyoruz.

[important]Bunlardan bir süre hiç ses çıkmayınca ben şüphelendim. Kontrol etmek maksadıyla odalarına girdim. Girdiğimde herşey sakin görünüyordu. Hatta fazlasıyla normal. Şansal yerde arabalarıyla oynuyor. Turgay ise yatağın üzerine uzanmış dümdüz yatıyor. Gözler tavana çevrilmiş, bulutları seyreder gibi tavana öyle sakin sakin bakıyor. Normalde düz duvara tırmanan bir çocuk olduğu için garibime gitti doğrusu. “Ne yapıyorsunuz burada?” dedim. “Hiiiç, oyun oynuyoruz dayı!” dedi. İyice şüphelendim. Odayı şöyle bir kolaçan edeyim dedim. Bir de ne göreyim. Elektrik prizinin içinden 2 tane çıplak kablo çıkıyor, uçları pillere bağlanmış. Bildiğin pili elektrikle şarj ediyor bizim sivri zekalar. Neymiş efendim. Uzaktan kumandalı arabanın pili bitmiş. Olurdu, olmazdı derken Turgay da Şansal’ı “Ben bunu şarj ederim.” diye ikna etmiş.  Artık kabloları prizin içine fazla itmedikleri için mi, ne için elektrik çarpmamış, piller patlamamış ya da yangın çıkmamış. Tamamen şans! [/important]

Ben babamın “Siz deli misiniz? Sizin aklınız yok mu? Pil böyle şarj edilir mi hüleeeyyyn?” diye bağırtılarına yetiştim. O günden sonra bu hikaye aile içinde efsane şeklinde anlatılır. Hatta babam Turgay’ın dümdüz yatarak tavana bakmasını çok güzel taklit eder. Görmelisiniz. Belki de o şekilde sessizce yatakta yatmasaydı yakalanmayacaktı şaşkın. Nasıl hikaye ama? 🙂

Bizim hikayeye geri dönelim…

Efendiiim, ne diyorduk? Can’ı tek başına tuvalete gönderdik. 3-5 dakika ses çıkmayınca, geçmişten gelen engin!!! tecrübemle bizimkini bir kontrol edeyim dedim. Bundan sonraki 2-3 saniyede yaşananları birkaç cümlede anlatacağım ama siz ağır çekim olarak hayal edin.

Tuvalete girdim. Can ile göz göze geldik. Tuvaletini bitirmiş, ayakta pantalonunu çekiyor. Gözüm klozete kaydı. O da neee! Klozet ağzına kadar su ve tuvalet kağıdı dolu. Kenarından sular ufak bir şelale kıvamında dışarıya akıyor. Aynı saniye ayaklarımı bastığım banyo paspasından şap! şup! şıloppp! diye sesler geldiğini keşfettim. Sular yan odanın halısını ıslatmaya başlamış. Can tüm sevimliliğiyle bana gülümseyerek tuvaleti işaret ediyor. O an aklımdan yüzbin düşünce geçti. Acaba kaka yapmış mıydı? İçeride misafirim var! Ahhhh! Çikolatalı tatlılarım… Hayırrrrrrrr!

Evet dertdaşlarım. Tahmin edebileceğiniz gibi, bizimkisi işini bitirdikten sonra tuvalet kağıtlarını bol bol kullanmış. Hepsini klozete atmış. Üzerine sifonu çekmiş. Başımıza yeterince iş çıkarmadığına kanaat edince biraz daha tuvalet kağıdı atmış, bir kere daha sifonu çekmiş. Bir daha, bir daha… Sonuçta tuvalet taşmış. Şükür ki sadece çişini yapmış.

Ufak çaplı kriz çığlığıma Kuzey yetişti. Sonrası adeta bir rüya. Hemen Can’ın çoraplarını ve pantalonunu soyup ayaklarını sabunlamaca… Batmış olan paspası ve yerde tuvalet sularına bulanmış bilimum eşyayı küvete atmaca. Kendi çoraplarımı çıkarmaca. Ellerime plastik torba geçirerek tuvalete daldırmaca ve  fazla tuvalet kağıtlarını çöpe atmaca. Iykkkk! Ardından fazlaca tiksindiğim pompayla tuvaleti açmaca. Yerleri ilaçlı sularla paspaslamaca. Yetmedi çamaşır sulu bezlerle silmece. (Normal koşullarda bile tuvalet temizliğinden hiç hazzetmediğimi bilmem söylememe gerek var mı?) Üzerinden şıpır şıpır damlayan sularla koşturarak paspası çamaşır makinasına atmaca. Bir yandan içeriye seslenerek misafirleri yalnız bıraktığımız için özür dilemece. Yaptığı kabahati anladığı halde, tuvalet kağıtları ve suyla oynamış olmanın verdiği coşkuyla misafirlere gururla “I made a mess! – Ortalığı karıştırdım.” diyen Can’a bir yandan bıyık altından gülüp, bir yandan “Cezalısın!” demece… Kendi ayaklarımı dezenfekte edip, yeni çoraplar ve pantalon giymece. Var ya, ömrümden ömür gitti o gün.

Sonuç olarak sessizliğin son derece şüpheli olduğu bir kez daha kanıtlanmış olup, ufaklıklarla tuvalet kağıtlarını baş başa bırakmak da çok iyi bir fikir değilmiş. Bu vesileyle tuvalet kağıdı rulosunu takıldığı yerden kaldırmamız konusunda beni defalarca uyarmış olan zavallı koca kişisinden bir özürü borç bilir, tuvalet ile yaşadığımız tek tıkanıklık sorunun bu olmasını canıgönülden dilerim.

Pesto Sosu

“Eeee, Tanla’nın velet tuvaleti tıkamış, evi ….ok  basmış, hani bizim pesto sosu tarifi?” diye bekleyen sabırlı okurlarım. Sabrın sonu selametmiş. Bu arada ben de pesto sosuyla …ok hikayesini aynı yazıda birleştirmeyi başarabildiğim için kendimle ekstra gurur duyuyorum. İşte tarifiniz:

  • Bir demet fesleğen
  • 1 avuç ceviz
  • 2-3 yemek kaşığı zeytinyağı
  • Arzu ettiğiniz kadar sarmısak (ben 1 diş kullandım)
  • Tuz. karabiber
  • Rendelenmiş parmesan peyniri (ben makarna salatasının içine ayrıca mozzarella peyniri koyduğum için parmesan eklemedim. Gayet de güzel oldu. )
pesto
foto benim değil hocam. ama aynen buna benzedi

Bunların hepsini rondoda vızzz! diye çekiyorsunuz. Alın size pesto sosu. İçine koyduğunuz malzemelerin oranlarına fazla takılmayın. Sonuçta kıvamı yukarıda gördüğünüz gibi. Malzemeleri artırıp azaltarak damak tadınıza uygun bir bileşim yaratabilirsiniz. Bu sosu makarna salatalarında, sıcak makarnada, sandeviçlerinizin arasında rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Bu yazının hamişi: Sessizlik = Şüpheli… Veletler ve tuvalet kağıdı: Dikkat …  Pesto sosu: Şahane!

Haydi sağlıcakla…

Tanla

Tanla Bilir

Merhabalar! Adım Tanla. Web tasarımcısı ve BebekveBen'in kurucusuyum.
BebekveBen çocuk bakımından öte ebeveynlik, kadın olmak, birey olmak, yurtdışında yaşam, seyahat, yemek, ürünler, eğitim, sağlık gibi hayatın içinden pek çok konunun paylaşıldığı, ailelerin buluştuğu, soru sorduğu, dileyenlerin konuk yazılarla katkıda bulunduğu ve deneyimlerini paylaştığı bir platform... Bize eşlik ettiğiniz için teşekkürler.

Yorumlar

Yanıt Yaz
  1. Sevgili Tanla Merhaba;

    Sen en azından tuvalet kağıdı yığınları ile kurtarmışsın. Ben bir çiş yaramazlığı uğruna, Demir’in tek taş yüzüğümü klozete atıp üzerine sifonu çekip cezalandırışını hatırladıkça ilk günkü gibi şok yaşarım 🙂

    Sevgiler

    • Amanııııın! Şöyle bir titredim. Çok geçmiş olsun. Eeee, Demir bey büyüyüp okullara gidip, meslek sahibi olunca ben ona hatırlatırım. İlk maaşından anneye yüzük alınacak diye 🙂

  2. ben bu yazıyı yeni gördüm 🙂
    Ben de ileride başıma böyle bir şey geldiğinde nasıl olurum diye düşündüm.. Ve gerçekten “tam da misafir geldiğinde olur böyle şeyler” :))

    • Ya, sorma Esracım,
      Tuvaletin o halini görünce aklımı hafiften oynattım 🙂 Sanırım en çok içerideki misafirleri bekletiyor olmak telaşlandırdı beni. Ne de olsa evimize çift olarak ilk gelişleriydi… Neyse, o gün de bir şekilde atlatıldı. İleride acaba daha neler göreceğiz 🙂

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Esra Hamilelik 36. hafta

Esra’nın Hamilelik Günlüğü – 36. Hafta

esra hamilelik 37.hafta

Esra’nın Hamilelik Günlüğü – 37. Hafta