Geçtiğimiz 9 hafta boyunca her salı günü Alternatif Anne’de Süt Dosyası’nı işledim. Süt ile ilgili kamuoyunda tartışılan popüler konulara farklı açılardan yaklaşarak, enine boyuna tartıştım.
Birinci hafta “Sütün Besin Değeri ve Tüketim Şekli“ni ele aldım. Süt, yoğurt ve peyniri besin değeri açısından karşılaştırdığım yazımda, peynir ve yoğurdun sütün ikamesi olmadığı sonucuna vardım. Gerçekten de süt, peynir ve yoğurda göre daha ucuz ve mutfaktaki kullanım çeşitliliği açısından pratik. Besin değeri açısından tüm süt ürünlerinden dengeli olarak tüketmenin sağlığımız açısından daha faydalı olacağını düşünüyorum.
İkinci haftaki konum “Sütü Mikroplardan Arındırma” yani ısı işlemleriydi. ” Pastörizasyon ve UHT tekniğinin yanısıra, evde kurallarına uygun olarak yaptığımız kaynatma işlemi de sütteki zararlı mikropların ölmesine yardımcı oluyor. Bununla beraber, yapılan her ısı işleminde süt, besin değerinin de bir kısmını da kaybediyor. Ancak ısı işlemleri sonucu yaşanan besin kaybı, çiğ sütten geçmesi muhtemel mikroplar ile kıyaslandığında önemsiz kabul edilebilir.
“Süt ve Kemik Erimesi” ile ilgili tartışmalar üçüncü haftanın konusunu oluşturuyordu. Özellikle kadınları daha çok etkileyen kemik erimesinden kurtulmak için kalsiyum alımına dikkat etmek gerek. Sütün önemli bir kalsiyum kaynağı olduğu evvelden beri biliniyor. Ancak gereğinden fazla süt tüketmenin kemik erimesine iyi geldiği konusunda kesin bir kanıt yok. Bu nedenle gereği kadar süt tüketip, geri kalan kalsiyum ihtiyacını da kalsiyum içeren yiyeceklerden karşılamak ve düzenli olarak egzersiz yapmak kemik yoğunluğunu korumak için önemli.
Dördüncü hafta “Süt Alerjisi ve Laktoz Hassasiyeti” ni tartıştım. Bu iki hastalık birbirine çok karıştırılıyor, ancak, süt alerjisi, bağışıklık sistemi tarafından tetiklenen bir reaksiyonken, laktoz hassasiyeti sindirim sisteminde ortaya çıkıyor. Süt alerjisi olanların sütten arındırılmış bir diyet uygulaması gerekiyor. Laktoz hassasiyetindeyse, hiç süt içilmemesi gibi bir mecburiyet yok. Genel olarak süt alerjisi bütün bebeklerin %2-5 gibi küçük bir oranını etkiliyor ve %60-80 ihtimalle ileriki yaşlarda geçiyor. Bu nedenle sütten uzak durmayı anlamlı bulmuyor ve alerjik çocuklar için bile ileriki yaşlarda tekrar denenebileceğini düşünüyorum.
“Süt ve Kalsiyum” konusunu işlediğim beşinci hafta için yaptığım araştırmada, kalsiyum açısından sütten daha zengin gıdaların olduğunu buldum. Kalsiyum sütün faydalarından sadece bir tanesi. Sütü tüm besin değeri ile birlikte değerlendirmek gerek. Bu anlamda, günde 2 bardak süt içip (kahvaltıda ve yatarken), geri kalan kalsiyum ihtiyacımızı Türk kahvaltısının vazgeçilmezi peynir, yoğurt, balık, fasulyegiller ve koyu yeşil yapraklı sebzelerden karşılayabiliriz.
Altıncı haftanın konusu “Bebek Beslenmesinde Süt” tü. Bildiğiniz gibi 1 yaşın altındaki bebeklere inek sütü önerilmiyor. İnek sütü küçük bebeklerin ihtiyacı olan bazı gıdalar açısından fakir, zor sindirilen bir gıda, alerji ve diğer sağlık sorunlarına yol açma ihtimali var. Bu nedenler bir yaşın altında öncelikle anne sütü ve anne sütünün verilemediği durumlarda bebekler için üretilmiş devam sütü diyorum. Bir yaşın altında yoğurt verilebiliyor ve 1 yaşın üzerinde inek sütü alerjisi olan bebeklere de keçi sütü güzel bir alternatif.
Yedinci hafta süt konusundaki popüler tartışmalardan “Süt ve Antibiyotik” konusunu inceledim. İnekler hasta olduğunda antibiyotik tedavisi uygulanıyor. Normal koşullarda bu ineklerin tecrit edilmesi ve sütün de dökülmesi gerekiyor. Ancak insan sağlığına zararlı olan bu sütler çeşitli sebeplerle piyasaya sürülebiliyor. Biz tüketicilerin her aldığı sütü bireysel olarak test ettirmesi hem pratik değil, hem de maliyetli. Bu konuda bağımsız kuruluşların denetim yapmasını ve sonuçların kamuoyuna açıklanmasını öneriyorum.
Sekizinci ve son haftada işlediğim konu ise, ineklerin gelişmesi için verilen “Sentetik Büyüme Hormonu(rBST)”nun süte etkisiydi. Daha fazla verim alabilmek amacıyla olsa dahi, doğal gidişata müdahale etmemek gerek diye düşünüyor ve sentetik büyüme hormonlarına hayır diyorum. Tüketicileri de rBST içeren sütleri içmemeye çağırıyorum.
Sonuçlar
Çocukluğumdan beri sütü severek içer, peyniri ve yoğurdu da aynı muhabbetle yerim. Yaptığım araştırmaların sonucunda gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki 1 yaşına henüz basmış olan oğlum Can’ı sütün faydalarından mahrum bırakmayı düşünmüyorum. Oğlumu, içinde süt ve süt ürünlerinin yanısıra, diğer besinlerin de yer aldığı dengeli bir diyetle beslemeye çalışıyorum.
Sütün hangi versiyonunun tüketileceğine gelince, maalesef büyük bir şehirde yaşıyorum ve kendi ineğimi besleme şansım yok. Çiğ süt olarak tabir edilen ve küçük üreticiler tarafından piyasaya sürülen süt, kaynatıldığı zaman bir çözüm olabilir. Ancak güvenilir bir üreticiden alınması konusu benim için büyük bir soru işareti. Çünkü hangi üreticinin daha güvenilir olduğunu denetlemeye zamanım ve imkanım yok. Bu anlamda, şu anda oğlum için, güvenilirliğine inandığım büyük bir firmanın tam yağlı organik sütünü alıyorum.
Küçük üreticiler konusunda kafamda şöyle bir soru işareti de var. Küçük üreticilerin tek başına 75 milyonluk Türkiye nüfusunun süt ihtiyacını karşılayamayacağı çok açık. Anne kimliğimin yanısıra ekonomist olduğun için de rahatlıkla söyleyebilirim ki, herhangi bir ürüne talep arttığı süreçte, arzın da artması için üreticilerin ilave üretim kaynaklarını devreye sokması gerekir. Bu durumda da küçük üreticinin firmasını büyütme konusunda sermayeye ihtiyacı olacaktır. En iyi ihtimalle, sermaye bulunduğu takdirde de küçük üreticiden, orta büyüklükte firmalara ve oradan da büyük kurumsal firmalara doğru bir dönüşüm kaçınılmaz olur. Ya da artan talebe yetişilemeyince süt kalitesinde bozulmalar oluşabilir.
Burada yanlış anlaşılma olmasın. Küçük üreticinin kesinlikle destekliyorum. Ancak süt üretimi konusu sadece bireysel güven esasına bırakılamayacak kadar önemli. Planlı, denetimli ve standartlaşmış üretim yapılması toplum sağlığı için gerekli. Ayrıca kaliteli ve organik süte erişimin toplumun sadece küçük bir kısmına ait bir ayrıcalıkmış gibi yanısıtılmasını reddediyorum. Organik sütler piyasada yaygınlaşmalı ve hatta organik üretim tekniğinin esas olması için çalışmalar yapılmalı. Bu anlamda küçük üreticilerin sütlerinin, onların haklarını koruyan ve standardlarını denetleyen kooperatifler tarafından toplanarak, hijyenik ortamda paketleme ve dağıtım yapan büyük firmalara ulaştırılması bence en güzel çözüm.
Süt konusunda bireysel çözüm önerilerinin yanısıra, üretici firmalara ve devlete düşen sorumlulukları da şöyle özetleyebilirim:
Bireysel Çözüm Önerileri
- Yapabiliyorsanız kendi sütünüzü kendiniz üretin.
- Üretme olanağınız yoksa, organik süt almaya çalışın. Organik süt:
– Beslenmesi vejeteryan esasa dayalı ve genetiği değiştirilmemiş yemlerle yapılan ineklerden elde edilir.
– Sütün içinde herhangi bir antibiyotik ve hormon kalıntısı olmamalıdır.
– Özgürce otlayabilecekleri ve egzersiz yapabilecekleri alanda beslenmiş ineklerden elde edilir. - Sütünüzü tüketirken mikroplardan arınmış olmasına dikkat edin. Çiğ süt satın alıyorsanız kaynatın. Pastörize ve UTH market sütü için özel bir işlem yapmanıza gerek yoktur.
- Bilinçli tüketici olun. Süt dahil her gıdanın insan sağlığına avantajları ve dezavantajları vardır. Tüm besin gruplarından dengeli tüketim yoluna gidin.
Süt Üreticilerine Düşen Sorumluluklar
- Küçük üreticiler kooperatifler yoluyla örgütlensin ve büyük üreticiler de küçük üreticilerin hakkını vererek sütleri uygun şekillerde işlesin.
- Marketlerde satılan sütün içeriğinin ne olduğu ve üretim tekniği açıkça yazılsın.
- Üretim sırasında hastalanan hayvanların uygun şekilde tecrit ve tedavisi yapılsın.
- Üretimde GDO’lu yemler kullanılmasın. Hele Türkiye’de şimdilik yasak olan sentetik büyüme hormonunun yolu asla ve asla açılmasın.
Devletin sorumlulukları
- Türkiye’deki süt üreticileri desteklensin. Hayvancılık öldürülmesin.
- Türkiye’deki üreticilerin ürettiği sütler bağımsız denetim kuruluşları tarafından belli aralıklarla test edilsin. Sonuçları kamuoyuna açık olsun.
- Süt ya da süt tozunun illa ithal edilmesi gerekiyorsa, test edilerek insan sağlığına zararlı maddeleri içermediğine emin olunsun.
Bu yazımla beraber “Süt Dosyası”nı kapatırken, şimdi izninizle, mutfağa gidip bir bardak süt içeceğim. Üzerine bir marketten aldığım yoğurt ile kendi yaptığım yoğurdu karıştırıp bir kase yoğurt lüpleteceğim. Ardından bir bardak kefiri içip, üzerine bir de ezine peynirli bir salata patlattım mı benim günlük kalsiyum ihtiyacım tamam. Artık 50’li yaşlara geldiğimde kemik erimesi olur muyum olmaz mıyım göreceğiz.
Elinize, emeğinize sağlık diyorum. Gerçekten tüm yazılarınızda çok anlaşılır bir o kadar da kapsamlı ve açıklayıcı bilgiler verdiniz. Teşekkürler… Ben de oğlum için güvendiğim bir firmanın organik uht sütünü marketten aldığım yoğurt ile mayalayarak yoğurt yapıyorum. Daha 9 aylık ama sanırım ileride de organik sütü tercih etmeye devam edeceğim. Oğlunuza ve size bol kalsiyumlu, sütlü, yoğurtlu, peynirli, neşeli günler, sevgiler….
Sevgili glgncnr
Mesajın ve güzel yorumların için çok teşekkür ederim. Faydalı olabildiysem ne mutlu bana.
Ben de oğlunla beraber sana mutlu ve sağlıklı günler dilerim.
Sevgiler
Katılıyorum. Bu yazı beni hem aydınlattı, hem de rahatlattı. Ohhh beee, ne, ne kadar zararlıymış öğrendik rahatladık.
Sevgili Gülüş
Yorumun için çok teşekkürler. Bilgilerin işine yaradığına sevindim.
Sevgiler