Evet kardeşim. Sevgililer günü hediyesi konusunda son dakikacıyım bu sene. Neden mi? Anlatayım da haklı mıyım? haksız mıyım? Siz karar verin.
Sabah kalktım. Beline kadar çiş yaptığı halde bana şirin şirin gülümsemeyi marifet sayan oğlumun altını güzelce değiştirdim. Üstüne temiz bir kat kıyafet giydirdim. Oğlanın gece boyunca komple suladığı yatağı/yorganı ve hafta boyunca biriken çamaşırları güzelce makinaya attım. Bir yandan çarşafın altına serdiğim aleze rağmen yatağın ta içine işlemiş olan çişleri ıslak mendille kazıya kazıya sildim. Daha sonra yatağın kuruması ve odanın havalanması için camı açtım. Salona geçtik.
Oğlana kahvaltı hazırlamaya başladım. Kahvaltılarımız bir alem. Önce yumurtasıyla portakal suyunu veriyorum. Onları bitirmeden diğer kahvaltılıklara geçmek yasak. Zira diğer kahvaltılıklar ortaya çıkınca yumurta yerlere atılıyor. Küçük bey yumurtasını bitirince önüne zeytin, domates, salatalık vs. konuyor. Tüm kahvaltı boyunca en favori lafımız “Haydi!”. “Haydi oğlum, haydi ye oğlum, haydi iç oğlum!” Sanırım yakında adının Can değil “Haydi” olduğunu düşünmeye başlayacak.
Can kahvaltısını yaparken makinadan çıkan çamaşırlardan nazik olanları elle çamaşırlığa astım, kalanlarını da kurutucuya attım. Onlar kurumaya başlarken ben de geçen akşamdan kalan bulaşıkları makinaya yerleştirmeye başladım. Bulaşık işi çok nankör kardeşim. Aslında ev işlerinin tamamı nankör. Temizliyorsun, düzenliyorsun, her tarafı pırıl-pırıl yapıyorsun, arkanı dönüyorsun yine aynı şekilde dağılmış. (Vay,vay,vay! Duyan da 7/24 ev temizliyorum zannedecek. Olsun. Bugün dert yanma günü kardeşim.)
Ardından örtüleri soyulduğu için çıplak kalmış olan yatağımıza cici çarşaflar, yorganlar serdim, yastık kılıflarını değiştirdim. Bütün bunları yapmaya çalışırken ayağın dibine dolanan bir minik cüceyle mücadele ettim. Aslında Can’ı meşgul etmek çok kolay. Mesela yatağı toplarken “Haydi oğlum, şu yastıkları yatağın üstünden al, kenara koy” demek yeterli. Bana yardım etmek hevesiyle boyundan büyük yastıkları taşımasını görmelisiniz. Özellikle yastıkları karyolasının parmaklıklarından aşırıp, içine atmaya çalışırken dengesini kaybedip popo üstü oturması süper şirin. Ama bu şekilde çalışırsanız 5 dakikalık yatak toplama seansının 25 dakikayı bulması gayet normal oluyor. Yine de şikayetçi değilim. Biliyorum bir gün basketbol oynamak ya da kızların peşinden koşmak yatak toplamaktan çok daha öncelikli olacak. O zamana kadar bu manzaranın tadını çıkarmaya devam.
Yatak odası düzelince sıra geldi salona. Can efendinin sağa sola attığı ve her bir adımımızda üzerine basarak düşme ya da vıyk-kı şeklinde ötme 🙂 tehlikesi yaratan, 5 dakika sonra eski haline geleceğini bildiğim halde, o geçen 5 dakika boyunca oluşan düzenden dolayı bana sahte bir tatmin duygusu yaratan oyuncaklarını toplayıp, odasına götürdüm.
Daha sonra sabahtan beri kahvaltı etmediğimin farkına varıp, hızla birşeyler yemeye çalıştım. Yemeye çalıştım diyorum çünkü ne zaman birşey yesem bizim oğlan yanıbaşımda bitip, sanki az önce kendisine verdiğimden çok farklı, harika birşeyler yiyormuşum gibi benim tabağa saldırır. Aslında bizim evimizde bu durum özellikle teşvik edilen birşey. Zira Can’ın kursağına iki üç lokma daha birşey gitsin diye gerekirse kendimiz aç kalmaya bile razıyız. Bu yaşa kadar yiyip, içmişiz zaten. Bundan sonra az yesek ne yazar… Kahvaltımız bittikten sonra bulaşıkları topladım. Tezgahı temizledim.
Ev işlerinin bir kısmı bittiği için emaillerime bakmaya sıra geldi. Evdeki bilimum koltuk, halı vs dururken, kucağımda oturmaya niyetli oğlanın poposunu stratejik bir şekilde sağa kaydırarak emaillerimi yanıtlamaya çalıştım. İşin kötüsü BebekveBen’in hosting şirketini değiştirdiğim son 3-5 gündür email sistemi arapsaçı. Dün akşam Can’ı yatırdıktan sonraki saatlerimin çoğu eski ve yeni hosting şirketiyle görüşme ve email sistemini toparlamaya çalışmakla geçti. Bir de eski hosting şirketinin sunucusunda oluşan bozuklukta işin içine girince, dün akşam hiçbir şey halledemeden yatağa gittim. Bu sabah sunucu sorunu düzelmiş gibi gözüküyordu. Bu nedenle email yönlendirmelerimi yapabildim. Bu arada artık bana eski email adreslerimden maalesef ulaşamayacaksınız. Sormak istediğiniz sorular için iletişim sayfasındaki formu kullanmaya devam edebilir ya da yazılara yorum ekleyebilirsiniz. Son birkaç gündür email attınız da benden yanıt gelmiyorsa sizi dikkate almıyorum sanmayın. Lütfen emaillerinizi forward edin.
Bütün bu işler tamamlanınca Can’ın öğle uykusu zamanı geldi. Sütü ısıtıldı, altı değiştirildi, minik oğlan pışpışlandı.
Can uyumaya başlayınca nihayet benim de biraz dinlendiğim saatler başladı. Çayımı koydum ve tasarım/webmasterlık işlerimle ilgillenmeye başladım. Görüldüğü üzere iş yaparken dinlenen acayip bir mahluğum ben. İşler tamamlanınca, düzenli olarak takip ettiğim websitelerini ve blogları okudum. Dakikalar birbirini kovaladı. Can yatak odasından miyavlama sesleri gelmeye başlayınca, koşarak oğlumu kucakladım. Belki inanmayacaksınız ama bir kere daha komple ıslanmış olan kıyafetlerini değiştirdim. Bu arada son dönemde bu bez sızdırması olayı bizi canımızdan bezdirdi. Bazen günde 3 defa komple kıyafet değiştiriyoruz. Bezin numarasını mı değiştirmek gerek ne?
Eee, üstü- başı paklanmış bebeğin karnı açtır diye çok sevdiği peynirli tosttan hazırladım. Miniğimi kucağıma oturttum, beraberce tostu dişleyip, uzayan peynirlerle oynamaya başladık. Saatler akşama yaklaştıkça buzdolabındaki yemek stoğunu kontrol etmek şart oldu. Görünüşe göre bu akşam için seçeneklerimiz kıymalı bamya ve mercimek yemeği… Ne! Mercimek yemeği mi? O şu geçen hafta çarşamba günü yaptığım yemek değil mi? Ne işi var onun hala dolapta? Derhal erzak dolabı gözden geçirildi ve bamyanın yanına yakışması muhtemel olan ve oğlanın en sevdiği gıda rengine (beyaz) uyum sağlayan 🙂 şehriyeli pilavı pişirdim.
Ding-dong! Koca kişisi geldi. Sanki bütün gün evde onunla vakit geçirmemişim ve tüm arzularını gerçekleştirmemişim gibi, sevinç çığlıkları atarak babaya hasretle sarılan oğlana bakarak iç geçirdim. Kocam merhaba demek için beni öpünce, kaşlarını çatarak kıskançlıktan kendini yerlere atıp, yuvarlanan da aynı oğlan dikkatinizi çekerim 🙂
Akşam yemeğinden sonra Kuzey bebekle ilgilenirken ben de yemeğin bulaşıklarını toparladım. Can babayı esir alıp, elinden tutarak sağa-sola çekiştirirken, ben de kocamla iki çift laf etmeye çalıştım. Sohbetimizin karşılıklı olarak “Ha!”, “Ne dedin?”, “Ben şimdi sana dikkatimi veremiyorum, ama, Can yatınca konuşuruz.” kıvamında geçtiğini belirtmem gerek. Bir müddet sonra zaten otomatikman pes edip, kendimizi bilgisayardan Can’ın en sevdiği uyku şarkılarını dinlerken buluyoruz.
Şu anda Kuzey yatak odasında Can’ı uyutmaya çalışıyor. Ben ortalığa dağılmış olan oyuncakları toplayıp, ani bir süt talebi olur da beni çağırırlar diye elim böğrümde bekliyorum. Bu arada yazımın başlığı”Sevgililer Günü Son Dakikacıları”ydı değil mi? Şimdi anladınız mı neden son dakikacı olduğumu… Bu tempo arasında ne her sene binbir özenle seçmeye çalıştığım hediyeyi alabildim, ne de özel bir hazırlık yapabildim. Belki yarın koşullar elverirse son dakikada bir kek falan pişirme şansım olur.
Kısacası bu sevgililer günümüz, son 22 aydır yaptığımız gibi, minik sevgilimizin keyfini yapmakla geçecek. Pişman mıyız? Asla! Dilerim çocuk arzulayan her çift bu dileğine tez zamanda kavuşur. Ama çocuk sahibi olduktan sonra durum budur arkadaşlar. Öyle sevgililer gününde çiçek, böcek, kutu-kutu hediye ve hele ki çocuğunuzu bırakacağınız bir kişi olmadığı sürece romantik bir akşam yemeği falan beklemeyin.
Hepinizi seviyorum. Sevgililer gününüz şimdiden kutlu olsun.
Bizde de durum 2 yıldır budur! Hadi sevgililer günü neyse diyeceğim, kamusal bir gün; hani ben çok üzülmedim kaçınca. Ama biz artık takvimde çok yer kaplayan, aklımıza kazınan, bize ait nice nice özel günlerimizi bile unutmaya; öyle bir gün yokmuş gibi, hiç olmamış gibi davranmaya alıştık sanırım. Bir kaç sene sonra, tekrar hatırlatmak için fırsatım olur diye umuyorum bakalım 🙂
Evet, benim umutlarım da o yönde… Bakalım seneye neler olacak 🙂