Bugün arkadaşlarla akşam yemeğine çıktık. Masadaki tek bebek Can’dı. Yaptığı çeşitli maymunluklarla haliyle herkesin ilgi odağı oldu. Yemekten sonra arkadaşlardan biriyle konuşurken bana “Senin annelik tarzını beğeniyorum. Can’la diyalogunda rahat gözüküyorsun. Öyle çok üzerine düşmüyorsun.” dedi. Aniden karşılaştığım bu yorum hem “Allah, Allah! Hakikaten dışarıdan öyle mi gözüküyorum?” diye düşünmeme yol açtı, hem de söylediği bu laf nedense çok hoşuma gitti.
Gerçekten de Can’ı büyütürken fazla korumacı bir anne olmamaya çalışıyorum. Çocuksuz geçen evlilik yılları boyunca çocuklu arkadaşlarımız ve tanıdıklarımız hakkındaki en önemli gözlemlerimden biri, bizim kültürümüzde çocukların üzerine fazla düşülüyor olmasıydı. Çocuk etrafı kirletecek diye kendi kendine yemesine izin vermeme, elde mama tabağı ve kaşıkla çocuğun arkasından dolaşma, hatta bu davranışı restoran gibi umumi yerlerde de sürdürme, çocuğu sürekli kucakta tutup emeklemesine ve yürümesine izin vermeyerek bunaltma, 5-6 yaşına gelmiş çocuğa hala evdeki tuvalette nezaret etme, poposunu yıkama hep bize özgü hoşluklardı. “Dur o daha yapamaz, eline kaşık verme, tutamaz” gibi sözlerle çocukları pasifize edip, ardından “Bu yaşına geldi, hala şunları bensiz yapamaz.” diye şikayet ediyorlardı.
Bir de bunun tam tersi vardı. Çocuklarını aşırı serbest bırakan, her yerde evindeki gibi davranarak toplum kurallarını bilmeyen çocuklar yetiştiren, evlerine oturmaya gittiğimizde çocuğun sürekli ilgi istemesi nedeniyle iki çift laf konuşamadığımız, buna rağmen özgür çocuklar yetiştirdiğini düşünecek kadar gözleri bağlanmış arkadaşlar da vardı. Sonuçta, toplum olarak, çocuk disiplininde, bazı istisnalar dışında dengeli bir noktayı bir türlü tutturamadığımızı üzülerek gözlemiştim.
Kuzey de benzeri gözlemlerde bulunmuş. Kendi çocuğumuzu fazla korumacılık ya da aşırı rahatlık gibi uç noktalara gitmeden yetiştirme kararımız o günlerde filizlenmeye başladı. Can dünyaya geldikten sonra da bu kararımızı uygulamaya başladık.
Nasıl Bir Disiplin?
Can’ı tatlı-sert denilen dengeli bir şekilde yetiştirmeye çalışıyoruz. Kuzey çalıştığı için Can’ın bakımı ağırlıklı olarak bende. O nedenle ben biraz daha kuralcı, Kuzey biraz daha esnek tarafta. Ancak kurallarımızı koyar ve uygularken ikimiz de benzer şekilde davranıp, tutarlı olmaya çalışıyoruz. Disiplin konusunda bahsetmem gereken iki nokta var:
Birincisi rahatlığımızın gözü kapalı bir rahatlık olmadığı. Can henüz 15 aylık. Tehlike, korku, hijyen gibi kavramlara aklı daha ermiyor. Biz de sürekli “yapma evladım, etme evladım, oraya dokunma, onu açma” demektense, evimizde bazı geçici değişiklikler yaptık. Örneğin tüm prizleri kapattık, düşme durumunda tehlike yaratacak sivri köşeli eşyaları ortadan kaldırıldık, kabloları sakladık, küçük bibloları yüksek yerlere kaldırdık. Artık Can evde özgürce dolaşabiliyor. Elbette gözümüz sürekli üzerinde, ancak tehlikeli bir durum olmadığı sürece kendi başına hareket ediyor. Kimi zaman yürürken düşüyor, ama, “Kendi düşen ağlamaz.” misali ayağa kalkıp yürümeye devam ediyor. Canı çok acımadığı sürece, düşmesini büyük bir olay haline getirmiyoruz.
Katı gıdaya geçtiği 4. aydan beri yemeklerini kendi yemesine izin veriyoruz. Önceleri elleriyle başladı. Hala ellerini kullanmayı tercih etse de, kaşık ve çatal tutma noktasına geldi. Tabii yere örtü serme ve önlük bağlama gibi önlemleri alıyoruz. Restoranlarda da kendisi yiyor. Yetişkinlerin kullandığı tabakları, bardakları kullanmayı ve yeni yemekler denemeyi çok seviyor. Bir yaşını doldurduğundan beri, bizim yediğimiz hemen her şeyi yiyor. Sadece yediği yemeklerin boğazına kaçmayacak kadar küçük olmasına ve çok acı/sıcak olmamasına dikkat ediyoruz. Kola gibi obezite yaratacak şeylerse yasak.
Disiplin konusunda ikinci nokta da Amerika’da yaşamamız ve değişik kültürleri gözlüyor olmamızın ebeveynlik tarzımızı belirlerken büyük avantaj sağlaması. Şimdi her kültürün çocuk yetiştirme tarzına girerek konuyu uzatmayacağım. Sadece standart bir Amerikan ailesinden örnek vereceğim. Televizyon programlarında, filmlerde Amerikan ailesinin son derece geniş olduğu ve bu nedenle disiplinden uzak, sorunlu çocuklar yetiştirdikleri gibi bir izlenim doğuyor. Her konuda olduğu gibi bu konuda da istisnalar elbette olabilir. Ancak magazin ortamından uzakta yaşayan sıradan bir Amerikalı aile çocuğuna dengeli bir disiplin veriyor. Çocuklar küçük yaştan itibaren kendi işini gören, bağımsız bireyler olarak yetiştiriliyor. Ancak sınırları da gayet güzel öğretiliyor. Can’ı büyütürken, değişik kültürlerde gördüğümüz güzel uygulamalar da bize bir rehber oluyor. Bunları kendi kültürümüzün faydalı yönleriyle harmanlayıp, bir denge bulmaya çalışıyoruz.
Her ne kadar ana hatlarıyla yukarıda bahsettiğimiz disiplin yöntemlerini uygulasak da, bazen istisnalar olmuyor değil. Kimi zaman öyle anlar geliyor ki, çocuğun belli bir şekilde davranması daha çok işimize geldiği için, normal zamanda yapmadığımız bir şeyi yapıveriyoruz. O an için geçici bir rahatlık elde ediyoruz, ama, daha sonra çocuk bu davranışı sürdürmek istiyor. Olmadık zamanda verdiğimiz esneklik, dönüp yine bizim başınızı ağrıtıyor. Bu nedenle çok fazla istisna yapılmamasında fayda var. Mesela Can’ın bir kere gözlüğümü eline almasına izin vermiştim. Sonra sürekli istemeye başladı. Hayır deyince de kıyametler kopuyordu. Bu durum geçenlerde hızla gözlüğümü çekerek kırmasıyla sonuçlandı. Kendim ettim, kendim buldum. Yapacak birşey yok.
Can yavaş yavaş “terrible two” denilen ikinci yaş dönemine yaklaşıyor Onun kendini ispatlama, kişiliğini bulma çabaları başlarken, ebeveyn olarak bizi de büyük bir imtihan bekliyor. Acaba istediğimiz disiplin standartlarını devam ettirebilecek miyiz? Aşırı rahatlık ve fazla korumacılık uçlarına kaymadan, ahenkli bir dansla oğlumuzu büyütebilecek miyiz? Bunu zaman gösterecek. Umarım yüzümüz kara çıkmaz. Umarım Can dengeli, mutlu ve bağımsız bir birey olur.