İnanamıyorum. Sonunda o zaman geldi, çattı. Önümüzdeki hafta salı günü oğlum ilk kez okula başlayacak. Öyle uzun boylu değil, anaokulundan bahsediyorum elbette…
Aylardır gündemimizdeydi anaokulu konusu. Son dönemde Can evde oldukça sıkılmaya başlamıştı. Bütün gün dipdibe olduğumuz için, enerjim bir noktadan sonra bitiyor ve onun hızına yetişemiyordum. Sonuçta hem yaptığım işler yarım kalıyor, hem de Can’ı tatmin edemediğimi hissederek, üzülüyordum.
Bir diğer sıkıntımız da Can’ın kendi yaşıtı çocukları görmemesi ve onlarla iletişime geçememesiydi. Amerika’da bizim oturduğumuz sitede maalesef çocukları dışarıda oynatacak bir alan yok. En yakın park için arabaya binerek 5-10 dakika gitmemiz gerekiyor. Zaten sitede çocuk parkı olsa dahi, küçük çocukların dışarıda beraberce oynaması gibi bir kavram yok. Belki müstakil evlerin yanyana olduğu mahallelerde biraz olabilir. Oralarda bile küçük çocukları çok fazla sokakta göremezsiniz. Genellikle çocukların arkadaşları evlere çağırılır. Evin arka bahçesinde, yüksek çitlerin korumasında, dışarıya erişimi olmayan bir ortamda oynarlar. Çocuklar biraz daha büyüyüp, teenager denilen 10’lu yaşlara gelince arkadaşlarıyla beraber dışarı çıkmalarına izin verilir. Bu nedenle ufak çocuklar genellikle anaokulları aracılığıyla sosyalleşir. Bu nedenle, ailede benzer yaşta çocuklar olmadığı ve arkadaşlar arasında oyun grupları kurulmadığı durumda, ufak çocukları sosyalleştirmenin en kolay yolu anaokullarından geçer.
Sosyalleşme sıkıntısının yanısıra, sürekli evde anneyle oturmak Can’ın konuşma kaabiliyetini de etkilemeye başladı. Son birkaç rutin doktor ziyaretinde, konuşma hususunda yaşıtlarından geri kaldığını doktorumuz da onayladı. Zira 26 aylık olmasına rağmen sadece 20 kelime kullanıyor. İki kelimeyi birleştirip cümle kuramıyor. Doktorumuz konuşma terapisini önerdi. Yakında ona da başlayacağız. Elbette konuşmada geri kalmasında iki dilli bir ortamda büyümesinin de payı var. Ancak o başka bir yazının konusu olacak.
Anaokulu hikayesine geri dönersek…
İnsanoğlunun öğrenme kaabiliyetinin küçük yaşlarda en yüksek olduğunu hepimiz biliyoruz. Hatta kendi aramızda “Küçük çocukların beyinleri sünger gibidir, ne versen alırlar” gibi sözler söyleriz. Bunu doğru bulmama rağmen, açıkçası anaokulu konusunda çok büyük hırslarım yok. Yani çocuğum 3 yaşında 100’e kadar saysın, 4 yaşında piyano çalsın, 5 yaşında yazmayı öğrensin diyerek en güzel çağlarını zehir etmeyi düşünmüyorum. Bence ilkokul öncesi çocuğu oyun çağındadır ve oynayarak öğrenir. Anaokulunun en büyük fonksiyonu çocuğun sosyalleşmesi ve ileriki yaşlarda başlayacağı eğitim hayatına yakınlık duymasıdır. Bu arada okul ortamında kendisine yaşam boyunca yardımcı olacak özbecerilerini de geliştirir. Bu süreçte ailenin görevi çocuğa seçenekler sunarak kendi potansiyelini keşfetmesine fırsat vermektir. Elbette çocukta üstün beceriler görülürse, çocuğun da ilgisi ve isteği varsa o beceriler desteklenebilir. Ancak olmayan beceriler zorla yaratılmaya çalışılmamalı bence.
Bu düşünceleri aklımızda tutmak kaydıyla ve yukarıda verdiğim koşulları da göz önüne alarak, Can’ın anaokulu için hazır olduğuna karar verdik. Önce şu okul, bu okul diye araştırmalar yaptık. Okulların özelliklerini alt alta yazdık, inceledik. Ancak seçenekler o kadar çoktu ki, kafamız karıştı. Geçen okul döneminde Kuzey’in işyerinin hemen yakınındaki bir anaokulunu ziyaret ettik. Eğitimi yerinde gördük, okul yöneticisiyle konuştuk. Yaptıkları aktiviteleri öğrendik. Sonunda o okulu seçmeye karar verdik.
Can’ın gideceği okul Montessori felsefesini uyguluyor. Çocuk yetiştirme konularıyla hep ilgili olmama rağmen, ne yalan söyleyeyim, Montessori’yi ilk kez BebekveBen’i yazmaya başladıktan sonra duydum. Bir de Türkiye’den arkadaşlarım veli insiyatifinde kurulan ilk Montessori okulu olan Küçük Kara Balık Çocukevi‘nde aktif olarak görev yapıyorlardı. Facebook hesabımda ara ara onların toplantı çağrılarını görüyor ve yaptıkları aktiviteleri ilgiyle izliyordum. Montessori’ye oradan bir kulak dolgunluğum oluştu. Can’a anaokulu seçme zamanı gelince bu felsefeyi daha derin olarak araştırdım. Bizim bir anaokulundan beklediklerimizle örtüştüğünü gördüm ve çok sevindim.
Yaşadığımız şehirde pek çok Montessori okulu bulunmasına rağmen, bizim ziyaret ettiğimiz okul yeni kurulmuş bir okuldu. Binası gıcır gıcır, eğitim materyalleri yepyeni, çevre düzenlemesi güzeldi. Bütün bunlar bir yana, en başta eğitim felsefesi aklımıza yattığı ve yer açısından da çok pratik olduğu için diğer seçenekler kendiliğinden elendi. Sonuçta Can Montessori’li olacak.
Ülkemizde yeni yeni tanınmaya başlayan Montessori’nin ne olduğu hakkında dilerseniz kısa bir özet vereyim:
Montessori Nedir?
Montessori, İtalyan doktor ve eğitimci Dr. Maria Montessori (1870 – 1952) tarafından geliştirilmiş bir eğitim yaklaşımı. 1896 yılında İtalya’nın ilk kadın doktoru olarak tıp okulundan mezun olan Montessori, zaman içinde geliştirdiği ve dönemin koşullarına göre oldukça yenilikçi olan eğitim felsefesini 1907 senesinde açtığı ilk sınıfında uygulamaya başlıyor. Montessori yaklaşımı, Maria Montessori’nin çocukların doğal ortamında yaptığı gözlemler, çocukların çevreleriyle, eğitim materyalleriyle ve derslerle etkileşimleri sonucunda gelişiyor.
Bugün Montessori metodu dünya üzerinde 7.000’den fazla okulda uygulanıyor. Bildiğim kadarıyla Türkiye’de sadece 2 tane Montessori anaokulu var. Büyük yaşlara uygun bir okul olmadığı için ülkemizde Montessori’nin daha çok ufak çocuklara yönelik olduğu düşünülüyor. Aslında Montessori metodu, doğumdan 18 yaşına kadar tüm çocuklar için geçerli eğitim yaklaşımları öneriyor.
Montessori felsefesi bağımsızlık ve çocuğun doğal psikolojik gelişimine saygıyı öngörüyor. Felsefenin temel değerleri şöyle:
- Keşif yollu eğitim: Öğrenim, öğretmenin belli kalıplara sokulmuş dersleri vermesiyle değil, öğrencilerin eğitim materyalleriyle özgürce buluşması ve onları bizzat kullanmasıyla yapılıyor. Elbette bu başıboş bir eğitim değil. Çocukların yaşlarına uygun aktiviteler önceden hazırlanmış oluyor. Her çocuk kendi temposu, ilgi alanları ve yeteneklerine göre aktivitelere katılıyor.
- Katılımda esneklik: Bu sistemde çocuk, aktiviteye davet ediliyor, ancak katılımı zorlanmıyor. Yani o anda sınıfta devam eden aktiviteye katılmak istemezse, grubu rahatsız etmeden, yaşına uygun olan diğer aktivitelerden, kendi seçtiği bir tanesiyle meşgul olabiliyor.
- Karışık yaş grupları: Montessori okullarında, diğer anaokulu sistemlerinde olduğu gibi, sınıflar tek bir yaş grubundaki çocuklarından oluşmuyor. 0-3, 3-6, 6-12 ve 12-18 yaş gruplarındaki çocuklar aynı sınıfta eğitim görüyor. Değişik yaşları aynı sınıfta toplamakla bazı faydalar elde ediliyor. Ufak çocuklar örnek alabilecekleri büyükleri görüyor, kendilerini desteklenmiş hissediyor ve ileriki yıllarda başarabilecekleri işler konusunda kendilerine güveni geliştiriyorlar. Büyük çocuklar da ufaklara örnek olmayı ve yol göstermeyi öğreniyorlar.
- Öğretmenin rolü: Montessori öğretmenlerinin temel görevleri, her çocukta doğal olarak bulunan kendi kendine öğrenme hevesini teşvik etmek. Öğretmenler sınıftaki öğrencilere yardımcı olmak ve onlara yol göstermek için her an hazırlar. Ayrıca saygı, sevgi ve anlaşmazlıkların barışçıl yöntemlerle çözülmesi konusunda bir rol modeli oluyorlar.
- Kişilik gelişimi: Montessori eğitimi bağımsız, meraklı, öz disiplini, düzenli, yaptığı işe odaklanan ve öğrenmeyi seven çocuklar yetiştiriyor. Çocukların kendine güvenen ve kendi başına öğrenebilen yetişkinlere dönüşmesini hedefliyor. Kendi çalışmasını eleştirel bir gözle değerlendirebilme, yaptığı hataları fark etme, düzeltme ve hatalardan ders alma yine Montessori sisteminin değerlerinden.
- Eğitim ortamı: Bir Montessori sınıfındaki tüm eşyalar ve eğitim materyalleri çocukların kolayca iletişime geçmesi için tasarlanmış. Masa, sandalye gibi eşyalar sınıfa giden çocukların boyutlarında, kitap, oyuncak gibi materyaller çocukların rahatlıkla erişebileceği raflara konulmuş. Doğal ışıklandırma, gözü yormayan-yumuşak renklerin kullanılması ve mekanın sade olması, eğitim materyallerine odaklanmayı ve sakin bir şekilde çalışmayı getiriyor. Sınıf içinde grup çalışmalarının yanısıra, çocuğun tek başına da öğrenmeye odaklanabileceği alanlar yaratılıyor.
Montessori Sisteminin Eleştirisi
Montessori sistemi çocuk gelişimi için oldukça faydalı olduğuna inandığım yaklaşımlar içerse de, bizzat bu yaklaşımlar nedeniyle bazı uzmanlar ve ebeveynler tarafından eleştirilebiliyor. Montessori sistemine en sık gelen eleştiriler şöyle:
- Eğitimin yorumlanması: Montessori yaklaşımının temelleri belli olmakla beraber, her Montessori okulu bu esasları yorumlayarak kendi eğitim modelini geliştiriyor. Dolayısıyla Montessori okulları arasında farklılıklar olabiliyor. Ayrıca sınıftaki öğrencilerin kişiliği, öğretmenin eğitimi/tecrübesi/kişiliği, eğitim materyallerinin nasıl kullanıldığı da okulları birbirinden farklılaştırabiliyor. Bu nedenle bir Montessori okulunu düşünen ebeveynler, o okulda nasıl bir uygulama yaptığını araştırmalı ve akıllarına yatan okulu seçmeli.
- Karışık yaş grupları: Bazı kişiler karışık yaş gruplarını bir sınıfta toplamanın beklenen faydayı sağlamadığını, büyük çocukların sınıfta hakim konuma geçtiğini, favori oyuncakları/eğitim materyallerini ellerinde tuttuğunu söylüyor.
- Başarı ölçütleri: Montessori yaklaşımında başarı ölçütleri test sonuçları ya da karne notları değil. Bu nedenle çocuk, notlara değer veren ve öğretmenin sınıftaki tek otorite olduğu klasik bir okuldan geliyorsa Montessori okulunda bocalama yaşayabiliyor. Montessori okullarında eğitime uzun vadeli bakılıyor. Hemen sonuç almak ya da değişim gözlemek beklenmiyor. Öğretmenin tecrübesine güveniliyor.
- Kıyaslama: Bazı uzmanlar, eğitim hayatına Montessori’de başlayıp sonra klasik okullara geçen çocukların bu değişime ayak uyduramadığını, geleneksel okulların rekabetçi ortamında zorlandığını, başarısız olduğunu söylüyor. Ancak Montessori okullarından mezun olarak hayatta başarılı olmuş pek çok isim bulunmakta. Örneğin Nobel ödüllü yazar Gabriel Garcia Marquez, Amerika’nın eski başkan John F. Kennedy’nin eşi Jacqueline Kennedy, ünlü müzisyen Sean ‘Puff Diddy’ Combs, Amazon.com’un kurucusu Jeff Bezos Montessori’den mezun olmuş.
- Sosyalleşme: Montessori okullarında bireysel keşiflere ve her çocuğun kendine özgü gelişime önem verildiğinden, bazıları bunun bireyi ön plana çıkardığını ve sosyalleşmeyi öldürdüğünü söylüyor.
Montessori sisteminin eleştirisi işte böyle. Sonuç olarak biz her iki yönünü de değerlendirdik ve Montessori’nin Can için uygun bir eğitim yaklaşımı olduğuna karar verdik. Özellikle ilkokul öncesi çağı için Montessori, beklentilerimizi karşılıyor. Elbette sistemin içindeyken de değerlendirmesini yapacağız. İlerleyen aylardaki izlenimlerimi ayrıca paylaşacağım.
Önümüzdeki hafta bizim için çok büyük bir hafta olacak. Ana kucağı dönemini kapatıp, bambaşka denizlere yelken açıyoruz. Bize şans dileyin… İhtiyacımız olacak…
Bol şans size en çokta oğlunuza
Çok teşekkür ederim.
Tanla Hanım bir süredir bizde oğlumuz için eylül ayında başlaması üzere yuva arıyorduk, aklımda hep montessori okulu vardı tek tereddütüm Ankara’da gerçek anlamda montessori uygulayan var mıdır bilemiyorum, sonunda bir okul bulduk, zaten montessoriye tam anlamıyla 3 yaşında geçeceklermiş o zamana kadar gözlemleriz, artık eskisinden daha çok takipçiniz olacağım, okulla ilgili yazılarınızı sabırsızlıkla bekliyorum. 🙂
Bence Montessori anlamında aklınıza takılan soruları sormak için kurum yetkilileriyle ve öğretmeniyle görüşün. Önceden araştırma yapmış olsanız dahi konu hakkında daha çok bilgi almak istediğinizi söyleyin. Montessori’yi nasıl uyguladıklarını sorun. Çünkü her okul felsefeyi yorumlayarak uygulamaya koyuyor. Önemli olan sizin aklınıza yatması ve çocuğun mutlu olması…
Sevgiler
Montessori felsefesine göre eğitim konusunda verdiğin bilgiler için teşekkür ediyorum. Can’ın böyle bir okulda eğitim görecek olmasına ayrıca sevindim. Yeni haberleri dört gözle bekleyeceğiz…
Teşekkürler babacım.
Selamlar, sevgiler
montessori eğitimini bir ara çok araştırdım…felsefesi benim aklıma çok yattı…umarım benim de bu tarz bir okula oğlumu gönderme şansım olur…
Ben de bu arada içinde yaşadıkça gözlemlerimi paylaşmaya çalışacağım. Umarım anaokulu konusunda araştırma yapanlara faydalı olur.
Sevgiler
Merhaba,
İkinize de bol şans;) benimki 22 aylık , okuyunca ben de heyecanlandım, Montessori doğru seçim gibi geliyor, deneyimlerinizi bekliyoruz, sevgiler…
Çok teşekkür ederiz Gülgün. Sen de anaokuluna vermeyi düşünüyor musun ileride?
evet mutlaka! işe ne zaman döneceğime göre şekillenecek zamanı bira,z ama istiyorum. Can alıştı mı? nasıl gidiyor ilk günler?
Can alıştı diyebiliriz. Bazı sabahlar sınıfa girerken biraz mızıldanıyor. Ancak 5 dakika sonra oyuna dalıyor. Gözlediğim kadarıyla ilk günlerde ne yapacağını bilemiyordu. Bu nedenle biraz kenarda köşede kalıyordu. Ancak sonradan diğer çocukları gözleyerek yapılan aktivitelere katılmaya başladı. Tam olarak alışmasının 2-3 haftayı bulacağını düşünüyorum. Okuldan alırken de oldukça neşeli oluyor. Umarım siz de güzel bir anaokulu bulabilirsiniz…
Selamlar,
Oncelikle Can’i ve sizi tebrik ediyorum. hayirli olsun 🙂
Oglum 9 aylik oldu ve gozle gorulur sekilde degisiklikler var. Mama, deedi(daddy), geh(gel).. Kelimelerini hem soyluyor hem de hareketleri ile ne istedigini anlatmaya calisiyor.. Iki dilli yetirme konusunda ise, bircok arkadasimdan gordugum kadari ile evde ana dil Turkce ise yani anne-baba Turkce konusuyorsa cocukta biraz duraksama her zaman oluyor. Ana okuluna basladiginda zorlanacak kucuk Can, ama cok degil… Sonrasinda bizlerden daha iyi bir ingilizceyle devam edecek..
Bu duraksamanin olmamasi icin tavsiye edilen yontemlerden biri ebeveynlerden birinin turkce, digerinin ingilizce konusmasi. Bunu yapmak gorundugu kadar kolay olmuyor. Aliskanliklar kolay degismiyor.. Evde babamiz ingilizce konusuyor, ben de Turkce konusuyorum (ozellikle oglumuzla konusurken bu boyle, fakat kendi aramizda hala Turkce konusuyoruz). Bu yonteme ‘One person one language’ deniyor. Arastirmanizi oneririm..
Ayrica Turkiye’deki konusma terapisti arkadasim bu konuda uzman ve birkac ay once NYC deki seminerlerden bize guzel aktarimlar yapti. Cocugun konusma konusunda geri kalmamasi icin, tek yontem bu diyor. Kendi web sitelerinde de bircok yardimci bilgiyi paylasiyorlar. Diger bir tavsiyesi de 2 yasindan sonra artik arkadaslari olmasi ve sosyallesmesi gerekir demisti. Biz de 2 yasindan sonra sizin yaptiginiz gibi bir ana okuluna gondermeyi dusunuyoruz.
http://www.gunisigicocuk.com/index.php
Çok teşekkür ederiz canım.
Senin minnoş Sinoş konuşmaya güzel bir adım atmış. Bülbül gibi şakıdığı günleri de göreceksiniz inşallah…
Ebeveyenlerden birinin bir dil, diğerinin başka dil konuşması yöntemini biliyorum. Ancak henüz kullanmadık. Kuzey’in de benim de İngilizce konuşmada hiçbir sorunumuz olmamasına rağmen İnsanın ağzı ister istemez anadiline kayıyor. O nedenle Can ile Türkçe konuşuyoruz.
Ama şu anda bazı kelimeleri Türkçe, bazı kelimeleri İngilizce biliyor ve söylüyor. Anaokuluna başlamanın da faydalı olacağına inanıyorum.
Link paylaşımı için teşekkürler. Konuşma terapisi ve çocuk psikolojisi konusunda yardıma ihtiyaç duyan ailelere güzel bir kaynak olacağına eminim.
Hoşçakal.
Bizler de Turkce ingilizce kelimeleri karistirarak kullaniyoruz.. Ben Ogluma ‘gel gel’ diyorum. Dogru tepki verip bana dogru emekliyor. Babasi ‘come on body’ diyor. Bakiyor ki oglan gelmiyor, sonra o da ‘gel gel’ diye sesleniyor. Bizler bile bocalarken cocuk ne yapsin.. :-))
Sevgiler..
Ufak bir duzeltme; yontemin adi ‘one parent one language’..
Merhaba 31 aylık oğlum için araştırıyorum bende fiyatlarla ilgili bi bilgi yok maliyet ortalama nekadar acaba teşekkürler
Merhaba Seray
Türkiye’deki Montessori okullarının fiyatlarıyla ilgili bir bilgi bende de maalesef yok. Dilersen aşağıdaki yazımda iletişim bilgilerini verdiğim okullardan sana en yakın olanları arayarak sorabilirsin.
http://bebekveben.com/turkiyedeki-montessori-okullari-listesi/
Selamlar