Babasının kızı…
Günler, haftalar, aylar derken 32. haftayı da geride bıraktım. Kimi zaman heyecan, kimi zaman merak, bazen sevinç, bazen üzüntü, bazen de şaşkınlık yaşadım bu zaman zarfında. Huyunu suyunu şimdiden anlamak için çaba sarfettiğim kızımda uzun zamandır gözlemlediğim birşey var. Hatunun herşeyi tamamen babası. Neler mi?
32. hafta doktor kontrolümüzde yapılan ölçümlerde tıpkı babası gibi uzunnn bacaklı, uzun sırtlı ve yuvarlak kafalı olduğu çıktı. Bu kadar değil tabii ki, devamı da var… Günün herhangi bir saatinde hareketleri gayet normal şiddette olan Mira hanım, yemek vakti gelince, hele bir de mis gibi kokular (özellikle et) buram buram içime dolunca, başlıyor debelenmeye. Öyle bildiğiniz debelenme falan değil. Kafası, kolu, bacağı neresi denk gelirse artık, karnıma çarpmaya başlıyor. Bazen karnımı delip çıkacak zannediyorum. Eşimin yemekle arasının çok iyi olduğunu bilenler anlattıklarımın ne derece doğru olduğunu anlayacaklardır. Neyseki kızım en sevdiğim insana benziyor 🙂
Bu hafta yine bebek odası için çalışmalar vardı bizim evde. Çok beğenerek aldığım perdeler takıldı, oda henüz boş ama perdeler o boş odayı bile çok değiştirdi. Bir de İstanbul’da özel olarak yaptırdığım, Tanla’nın hazırladığı isim tablosu, digital baskı duvar kağıdı olarak kızımın odasındaki kolonda yerini aldı. Resmen odanın havası değişti, eşim de ben de çok beğendik. Hatta odanın önünden her geçişimizde mutlaka içeri girip şöyle bir dolanıyoruz ve sanki Mira doğmuş da onun yanına gitmişiz gibi hissediyoruz. Kızımız daha doğmadan bizi bu kadar mutlu ediyorsa doğunca artık ayaklarımız yere falan basmaz heralde, havalarda uçarız 🙂
Kızım büyüdükçe yeri daralmaya başladı ve karnıma olan baskıları da arttı. Artık sıkıntılı günler başladı benim hayatımda. Bacak ağrısı, bel ağrısı bu baskıdan dolayı kaynaklanan ağrının yanında hiçbirşeymiş. Yürümek, oturmak, yatmak artık benim için işkenceye dönüştü. Bazen o kadar şiddetli oluyor ki, doğuracağımı falan zannediyorum. Annem, annem, güzel annem! Ne mübarek kadınmışsın sen, sen de aynı sıkıntıları çekmişsin benimle… Anlıyorum artık seni…
Aaaa neredeyse unutuyordum, bu hafta canım sürekli olarak karpuz çekti, nereden aklıma geldiyse artık 🙂 Her sabah işe gelirken bir karpuz tezgahının (hem de bu mevsimde) önünden geçiyoruz, lakin satıcı ortalarda yok. Karpuzlar bana, ben karpuzlara, eşim satıcı bulmak için çevreye bakıyor ama yok maalesef karpuzları alamıyoruz. O kadar sinir bozucu ki, elinin altında istemediğin kadar karpuz var ama alamıyorsun. Umudumuzu o tezgahtan kesip marketlerde aramaya başladık ve sonunda bulduk. Üstelik o kadar da güzeldi ki, yazın bile bu kadar güzelini, lezzetlisini yememiştim.
Mira’dan ve benden herkese kucak dolusu sevgiler. Haftaya görüşmek dileğiyle.