3 gündür Meksika’nın tatil kasabası Playa del Carmen‘deyiz. Bundan birkaç gün önce “Kafayı Tatille Bozan Bir Kadının İtirafları” yazımda bizi tatil için Meksika’lara atan o hormonsal, deli rüzgarı anlatmıştım. Bugün biraz kaldığımız yerden ve yaşadığımız deneyimlerden bahsetmek istiyorum. Hani “Yediğin içtiğin sana kalsın. Bize gezip, gördüklerini anlat.” derler ya, ben de halka hizmet olarak hem gezip-gördüğümü, hem de yeyip-içtiğimi anlatacağım.
Hatırlarsanız seyahat gurumuz Expedia’nın önerisi üzerine, yıllardan beri özlemle beklenen deniz tatilimizi Cancun yerine Playa del Carmen‘de geçirmeye karar vermiştik. Playa del Carmen, Meksika’nın ünlü tatil merkezi Cancun’un güneyinde, son yıllarda büyük bir gelişme gösteren eski bir balıkçı kasabası. Şu anda 150,000’e yakın nüfusu var. Cancun havaalanından Playa del Carmen’deki otelimize, yemyeşil bir orman manzarasını seyrederek 40 dakikalık bir shuttle sürüşünden sonra ulaştık. Orman derken gerçekten balta girmemiş ormandan bahsediyorum. Doğayı o kadar güzel korumuşlar ki…
Yol boyunca dikkatimi çeken nokta, otobanın hemen yanında çok az yapılaşma olmasıydı. Yol kenarındaki az sayıdaki binaların çoğu da birkaç sıra ağacın arkasına gizlendiği için sadece girişini görebildik. Yine bazı binaların bomboş olması ve bazı binaların çatılarının otlardan örülmüş geleneksel çatılar olması dikatimizi çekti. Bu arada shuttle servisimizi de Expedia’dan ayarladığımızı ve çok memnun kaldığımızı belirtmeliyim.
Otel
Herşey dahil sistemine göre çalışan otelimizin adı Iberostar Tucan. Bu otel aslında Meksika (ve Türkiye) standatlarına göre 5 yıldızlı bir otel olmasına rağmen, Expedia 3,5 yıldız vermiş. Yine de Amerika’da kaldığımız pek çok 3,5 yıldızlı otelden kat-be-kat güzel olduğunu ve hizmet kalitesinin de oldukça iyi olduğunu söyleyebilirim.
Iberostar Tucan’ın en önemli özelliği ekosisteme çok değer verilmesi. Zaten Tucan adı da Güney Amerika ve Karayipler bölgesine özgü rengarenk tucan kuşundan geliyor.

Otelin yemyeşil ağaçlarla kaplı bahçesi insanın içini açıyor. Adeta bir koru diyebileceğiniz iç bahçede, patikalarda yürüyerek Meksika’da yaşayan pek çok hayvanı görebileceğiniz geniş bir alan var ki, özellikle çocuklu aileler için doğayı gözlemek adına mükemmel bir fırsat. Gördüğümüz hayvanların ve bitkilerin güzelliğine hayran kaldık. İşte güzelim hayvanlardan ve bitki örtüsünden bir seçme:











Bunların dışında otelin bahçesinde maymunlar, kaplumbağalar, balıkçıllar, ördekler ve daha bir sürü güzel hayvanla karşılaştık. İnsanlar hayvanlara saygılı bir şekilde uzak duruyor. Zaten hayvanları beslemek yasak. Hayvanlar da insanlara nispeten alışık gözükmekle beraber, çok da yaklaşmıyorlar. Özellikle maymunları görmek çok zor. Onların seslerini en çok fırtınalı bir havada duyduk.
Otelin konumu denizin hemen yanında. Ancak yerleşimi suya paralel değil, dik olduğu için odalardan sadece ufak bir kısmı denizi görüyor. Ancak hepsinde güzel bir bahçe manzarası var. Bizim kaldığımız oda da bahçe manzaralıydı. Oda oldukça geniş. Yataklar oldukça sert. Yumuşak yatak sevenler için ilave bir şilte getiriliyormuş. Bizim ihtiyacımız olmadı. Yatağın üzerine şu komik havlu-hayvanlardan yapıyorlar. Bu modanın nereden başladığı sosyolojik bir araştırma konusu olmalı 🙂 Odalarda nem olduğunu söylemeliyim.
Otelin yerleşimi açısından ufak bir not düşmemde fayda var. Odalar bir büyük binada yan yana dizili olarak değil. Onun yerine oldukça geniş olan otel arazisinde patikalarla bağlanmış yan yana pek çok 3 katlı binadan oluşuyor. Her bir binada 16 oda bulunuyor. Toplamda 350 odalı bir otel.
Iberostar Tucan’ın denizi kristal berraklığında. Suyun içinde çok-çok az yosun var. Denizin önü açık olduğu için hafif dalgalı. Kumu da benim çok hoşlandığım bembeyaz renkte. Kumun içinde taş ve kirlilk yok denecek kadar az. Bu güzel kum sayesinde özlemini çektiğim kumdan kaleleri Can ile beraber yapma şansımız oldu. Can denize BA-YIL-DI. Daha önce Puerto Rico‘da ilk defa denizi görmüş ve çok az bir süre kumla oynamıştı. Ancak o zaman çok küçük olduğu için kumu ağzına almış, bu da kum maceramızı kısa kesmemize yol açmıştı. Bu sefer kova ve küreği nasıl kullanacağını gayet iyi bildiği için bol bol kumla oynadı. Denizin dalgalarında el ele tutuşarak, zıplama oyunu oynadık ve buna katıla-katıla güldü. Denize sii-voş (sea wash – deniz banyosu) dedi.




Havadan – Sudan
Önceki yazımda anlattığım üzere, çeşitli aksiliklerden sonra, biletimizi neredeyse son anda aldık denebilir. Tabii biz kararımızı verene kadar Meksika’nın en güzel deniz mevsimi geçmiş, fırtınalı sezona girilmişti. Hani her yıl haberlerde dinlediğiniz, evlerin damlarını uçuran, kasaba sokaklarını nehire döndüren, ağaçları kökünden söken türden fırtınalardan… Biletimizi aldıktan sonra gözümüz sürekli weather.com’un hava durumu tahminlerindeydi. Tatil günü yaklaştıkça hava durumu tahminlerinin isabeti arttığından gözlerimiz şaşı olana kadar internete baktık desek yeridir. Sonuçta bizim tatilde olduğumuz hafta içinde birkaç günde %60-80 oranlarda, sağlam yağmur beklendiğini öğrendik. Yine de şevkimizi kırmadık. İçimden bir ses havanın bize izin vereceğini söylüyordu. Nitekim tahmin ettiğimizi gibi de oldu. Arada yağmur yağsa bile ya bizim Can sebebiyle öğle uykusunda olduğumuz saatlere ya da akşam saatlerine denk geldi ki bu da yapmak istediğimiz aktivitelere çoğunlukla izin verdi. Bir kere havuz kenarındayken yağmur fena bastırdı. O sırada şu fotoğrafı çektim:
Playa del Carmen’de hava Eylül ayı boyunca genel olarak sıcak ve güneşli. Ancak arada yukarıdaki gibi yağmurlar yağabiliyor. Bu biraz da bitki örtüsünün tropikal olmasından kaynaklanıyor. Aslına bakarsanız havanın sıcak ancak kapalı olduğu günler benim çok hoşuma gitti. Çünkü sıcağa gelemeyen, güneş çarpmasından ve ultraviyole ışınlarından acayip tırsan bir yapım var. Mümkün olsa 1000 koruma faktörlü güneş yağı sürüp öyle peynir gibi oturacağım. Bana kısaca anti-Eda Taşpınar ya da Nicole Kidman diyebilirsiniz. Bunun sebebi cildimin beyaz ve benli bir yapıya sahip olması. Can benden de beyaz tenli. Onu korumak için uzun kollu ve uzun bacaklı giydiriyor ve açıkta kalan yerlerine de güneş yağı sürüyorum. Kendimi de Kırkpınar güreşçileri gibi yağlıyorum. Uzatmayalım, güneşin yüksek olduğu saatlerde genelde odamızda dinlendik ya da öğle yemeği yedik. Güneşli havada havuza girerken de havuzun gölgeli bir bölgesini tercih ettik.
Meksika oldukça sıcak bir memleket. Ayrıca bilemiyorum Eylül ayının özelliği mi?, KORKUNÇ nemli. Bekarken senelerce yaz tatilimi Marmaris’te geçirdiğim için nemli hava konusunda az buçuk bir fikrim var. Ancak bu öyle-böyle değil. Şaka yapmıyorum: Mayonuzu denizden sonra çalkalayıp balkona asıyorsunuz, 2 günde ancak kuruyor. Tişörtler 3 günde bile kurumuyor. Tatil için getirdiğim kıyafetlerimin sayısının az olmasına bu sefer hayıflandım. Çünkü seneler içinde giderek daha az eşyayla tatile çıkma gibi bir alışkanlığım oluşmuştu. Ancak yıkadığım elbiseler kurumayınca evdeki hesap çarşıya uymadı. Tatilin ortasında cascavlak kaldık ve nemli eşyaları tekrar giymek zorunda kaldık. Can’a kirletir ya da ıslatır diye biraz daha fazla elbise almıştım. Onun bile elbiseleri bitti. Onunkileri de fön makinasıyla kurutmak zorunda kaldım. Hatta son günlerde yaptığımız kasaba ziyaretinde Can’a aldığım fanilaları kullanmak zorunda kaldım. Fanila konusu da ayrı hikaye. Herşeyi bulduğum Amerika’da, Can’ın ölçülerine uygun istediğim gibi bir bebek fanilası bulamıyordum. Nihayet Meksika’da bulunca birkaç tane aldım. Meksikalıların kültürleri bize benzediği için beyaz ve pamuklu bebek fanilası bulmak kolay oldu.
Deniz tatil için Meksika’yı tercih edecekler, asıl sezonun Aralık-Ocak ayları olduğunu bilerek gelmeliler. O dönemde nem seviyesi nasıldır bilmiyorum, ancak Eylül ayının acayip nemli olduğu kesin. Ancak havanın sıcaklığı çok ideal. Yakmıyor. Elbette bunda ara-sıra yağan yağmurların etkisi de var. Kimi turistler hafif yağmurda dahi havuzdan ve denizden çıkmadılar. Hakikaten o zamanlarda hiç üşümüyorsunuz. Ayrıca deniz suyunun sıcaklığı mükemmel. Hiç üşütmeyen bir ılıklığı var. Benim gibi ılık denizden hoşlananlar için süper. Ancak piyangoda tamamen yağmura yakalanıp otel odasına kapanmak da var. Bu nedenle Eylül ayını tercih edecekler beklentilerini ona göre oluşturarak gelmeli.
Bir sonraki yazımda havuzdan, yemeklerden, antik kent Tulum‘a ve Playa del Carmen’in merkezine yaptığımız geziden bahsedeceğim. Beni takip etmeye devam edin anacım…