Bir aylık, on bir aylık ya da bir yaşında, aslında hiçbir zaman erken değil. Bebeklerin de bal gibi karakterleri var. Mesela Can inatçı mı inatçı bir bebek.
Öncelikle yapmak istediği hiçbir şeyi unutmuyor. Diyelim ki elinde bir kitap var ve tüm bebeklerin yaptığı gibi, keşfetmek için ağzına sokuyor. Kitap doğal olarak ıslanıyor ve sayfaları birbirine yapışıyor. Kitaptan dikkatini uzaklaştırmak için eline başka bir oyuncak veriyorsunuz. Kitabı da elinden alıp biraz uzağa koyuyorsunuz. Başınızı iki dakika çevirdiğinizde, elindeki oyuncak yere atılıyor. 10 tane başka oyuncak varken ve o kitap bir yerlerden bulunuyor ve yeniden kemirilmeye başlanıyor. Bir de yaptığı marifetmiş gibi, size tatlı tatlı sırıtıyor.
Diyelim ki altını değiştiriyorsunuz. Artık eskisi gibi yattığı yerde sakin sakin durmuyor. Sürekli kaynama durumunda. Altını açtığınızda yaptığı ilk iş, elini çişli bölgelere götürmek. Elini oradan uzaklaştırsanız, bu sefer kirli bezi tutmak ve tuttuğu yetmiyormuş gibi, ağzına götürmek istiyor. Kaç defa “Hayır Can, oraları elleme, bezi ağzına götürme!” desem de bu hareketinden asla vazgeçmiyor. Elbette bu yaşta laftan anlayacak hali yok. Ama surat ifademden ve sesimin tonundan yaptığının yanlış birşey olduğunu biliyor. Ama işine gelmediği için anlamazdan geliyor.
Salonu Can’ın emekleme ve keşfetme hallerine göre yeniden düzenledik. Artık koltuklarımızın önüne koyduğumuz bir kahve sehpamız yok. Kenarları sivri olduğu için çoktan başka bir odaya kaldırıldı. Tüm elektrik prizleri, minik ve meraklı parmaklardan korunmak için kapatıldı. Kablolar ortadan toparlandı. Koltuklarımız zaten ayaksız modelden olduğu ve yere kadar yumuşak kumaşla kaplanmış olduğu için o konuda rahatız. Geriye tehlike yaratabilecek tek bir eşya kaldı. O da altında camlı kapağı olan televizyon sehpası. Minik beyimiz fırsat bulduğu her durumda şimşek gibi televizyon sehpasının önüne emekleyip, eliyle cama şap şap vurmaktan hoşlanıyor. Günden kaç defa Can’ı o bölgeden uzaklaştırdığımızı hatırlamıyorum. Yine bir yolunu bulup o camın önüne geliyor. Sanırım camı kırmadan rahat etmeyecek. Şimdilik önüne yastıklarla barikat kurmaya başladık, ama, inatçı oğlumuz bu hareketten vazgeçmediğine göre, en kısa zamanda yeni bir televizyon sehpası almanın yolu gözüktü.
Uyku konusu hemen hemen düzene girdi. Aralarda süt içmek için uyanmaları saymazsak, gece saat 20.00-20.30 arası uyuyup, sabah 7.00-7.30 arası uyanıyor. Gün içinde de genellikle 10.00-12.00 ve 2.00-4.00 arasında 2 uyku seansı var. Ancak kimi zaman gündüzleri 2 saat uyumak istemiyor. 45 dakika sonra uyanıyor. Ondan sonra ne yaparsanız yapın, o 2 saatlik uykuyu tamamlatmak mümkün değil. Gözünü açar açmaz yatakta oturur pozisyona geçiyor. Son günlerde parmaklıklara tutunarak ayağa da kalkmaya başladı. Erken uyandığı birgün, merak edip ne yapacak diye yataktan almadım. Her oturduğu ya da ayağa kalktığında üşenmden kalkıp yeniden yatar pozisyona getirdim. Beyaz gürültü çıkaran oyuncağını çalıştırdım. Emziğini ağzına verdim, pişpişledim. Hatta uyku moduna girsin diye bende yatağıma yatıp onun görebileceği şekilde gözlerimi kapadım. Bana mısın demedi. İki saat boyunca sinek gibi vızıldanıp durdu. Ama inad edip uyumadı.
Bazen Kuzey ile konuşuyoruz. Kime çekmiş bu çocuk diye. Eh! her iki tarafın ailesinde de inatçı insan çok. Bebekte bulmamak gerek kabahati 🙂
bizzz bizz:))
ayynıı bizz…
sanki yaşadıklarımızı anlatıyorsunuz gibi hissettim inanın:))
harikaaa!!
bayıldım yazılarınıza sayfanıza:)
çokk hoşş bir ortam burası…
seve seve izleyiciniz oldum hemen..
takipteyim artık…
bende sizi bekliyorum sayfama..
kucak dolusu sevgilerimle..
🙂
Çok teşekkürler Ayşegül. Her zaman beklerim.
Ben de senin bloguna bayıldım. Hazırladığın yemekler gerçekten iştah açıcı gözüküyor. Ellerine sağlık!
Sevgiler