in , , ,

Kafayı Tatille Bozan Bir Kadının İtirafları

TATİL!

Düşündüğümüz ilk anda beynimizin sağ alt köşesindeki o hınzır kıvrımdan fış-foş, fış-foş diye pompalanan o garip hormon sayesinde yüzümüze çarpık bir gülümseme konduran; işyerinde aylık muhtasar beyannameyi düzenlerken aklımıza gelirse yan masadaki müdüreniz Nebahat hanıma “Komik birşey varsa paylaş da, biz de gülelim Tanla hanım” dedirten; “Dur şu ETS’nin Viyana turlarına da bakayım.” derken ev kadınlarına yemeği yaktıran ve bebeğin poposuna vıy-anaaa! pişikleri konduran; insanı kızgın kumlardan, serin sulara taşıyan o büyülü kelime. Kısacası rutinden, işlerden, sorumluluklardan uzaklaşıp, bedeni ve ruhu hafif bir esintiyle sallanan hamağa bindirmece…

Şöyle bir düşünelim. Hmmm! Florida’da yaşarken yaptığımız 1-2 günlük plaj kaçamaklarını saymazsak, adam gibi dinlendiğim bir tatili en son 2004 senesinde yapmıştım. Zaman nasıl da geçmiş…Tabii bu arada nankörlük etmeyelim, çeşitli seyahatlerimiz oldu. Mesela birkaç kere Türkiye’ye gidip ailemizi gördük. Ancak gurbetçiler bilir. Kaldığınız süre 1-2 ay bile olsa, Türkiye seyahatleri hep bir koşuşturma içinde geçer. Ailemizi ve arkadaşlarımızı çok özlemiş olduğumuzdan “Aman herkesi görelim, herşeyden yiyelim, heryeri gezelim, her aleme akalım.” derken sayılı zaman uçup gider. Tüm Türkiye seyahatlerinden sadece iki şeyi hatırlıyorum: Büyük bir hevesle buradan uçağa bindiğim dakikalar ve ailemle salya-sümük vedalaşarak, nemli gözlerle pasaport gişelerinden geriye el salladığım anlar. Eve döndüğümüzde de dinlenmek için 1 hafta daha tatile çıkma isteği. Tabii bu işin şakası…

Onun dışında Kuzey’in peşine takılarak gittiğimiz yerler de oldu. Ancak Kuzey iş dolayısıyla bizim gün içindeki gezilerimize katılamadığı için genelde oğlumla beraber takıldık. Manzara şöyle: Sabah kocayla beraber kalk; kahvaltıdan sonra kocayı toplantıya ya da seminere uğurla; puseti bez, mama, yedek kıyafet, pet şişe su, harita vs. derken Hindistan’daki trenler gibi yükle; kendini sokağa at…

tren
Can’ın puseti…

Can’la beraber gezmek de bir alem. Daha 2 kelime konuşamayan bir veletle sokakları arşınlarken “Bak oğlum köprü!”, “Bak çocuğum müze!”, “Hayır Can! Trafik lambalarını yalamıyoruz.”, “Aaaa, Sephora, ıtriyat ve zararlı edevat mağazası! Gel anneye makyaj yapalım da insan şekline girsin.”, “Dur bakayım, puuu! Yoksa kaka mı yaptın?” kıvamında monologlar… Akşam yemeğinde bebenin ağzına suşinin pilavını sokarken, kocayla yarım saat kadar günün değerlendirmesini yaptıktan sonra leş gibi yatağa serilmek… Tamam güzel, ama, yorucu ve pek de aile tatili olduğu söylenemez. Daha çok kişisel tatmin ve fiziksel efor testi. Yok kardeşim. Tatilde deyince kocanı geceli gündüzlü göreceksin. Sabah beraberce, geç saatte, miskin-miskin uyanacaksın. Kahvaltı yapacaksın. Gün boyunca göz-göze, diz-dize olacaksın. Bak, bak, bak! Biri kendini yeni evli ve çocuksuz zannediyor. Tööbe valla!

Velhasıl kelam, siz beni anladınız. Kocamla ve çocuğumla başbaşa yapacağım bir tatile deli gibi ihtiyacım vardı. Elbette sene başından beri yoğun bir tempoyla çalışan Kuzey’in de. Can deseniz henüz tatil diye birşeyden anlayacak kadar büyümüş değil. Biz nereye gidersek o da oraya. Ancak gezmeyi pek seviyor velet. Sokakta evde olduğundan daha mutlu. Biri atta‘nın a’sını desin, bizimkisi potinlerini giyip, kapının koluna asılıyor. Hamileyken bir gezgine mi süründüm ne?

Tatil yapmak konusunda kocayla mutabık kaldıktan sonra iş nereye gideceğimizi seçmeye geldi. Aklımda uzun zamandan beri deniz tatili fikri vardı. Aslında fikir demek biraz kibar kaçar. “Suuu! Suuu! Beni suya götürüüün! Mööö, mööö!” diye çığırıyordum. Ancak Amerika beni kesmiyordu. Çünkü Amerika’da şu ana kadar gördüğüm plajlardan pek hazzetmedim. Bunun nedeni denizin çok dalgalı ve zaman zaman da dalgadan dolayı bulanık olmasıydı. Nerede ülkemizin o nefis koyları ve dupduru denizleri…

Ha bir de köpekbalığı hadisesi var ki ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Ama madem konuyu açtınız, bari söyleyeyim. (Çene ishali) En son kardeşimle eşi Amerika’ya geldiğinde gittiğimiz plajda basbayağı bir köpekbalığı hadisesi yaşadık. Gerçekten filmlerdeki gibiymiş. Hani şen bir çift denizde cıbı-cıbı yüzerken (kardeşimle, eşi) arkadaşları kumda oturmaktadır (biz). Ufukta korkunç bir jaws gözükür. Kumdaki insanlar çılgınca denizdeki çifti uyarmaya çalışır. Ancak onlar şişme yatakta yer kapmaya çalışmak ve deve güreşi gibi eğlencelere daldıklarından sahildeki insanların yaptığı el-kol hareketlerini oyun zannederler. Rınt-rınt-rınt-rınt! Deniz kana bulanır. Eh, şükür ki o kısmını yaşamadık. Zaten şen çifte sinsice yaklaşan da jaws değil, ufak bir köpekbalığıydı. Ama bu işin şakası olmaz. Ya ufaklık aç olsaydı…

Aman annem, bir de tatil deyince tembel işi açık büfeleri özlemedim desem yalan olur. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Çocuk ufak olunca “3 öğün ne yemek yedireceğiz?” diye kafayı çatlatmaktansa, giderim herşey dahil bir otele. Yaparım ortaya karışık bir tabak. Onu yemezse öbürünü yer öyle değil mi efendim? (Kendini kandırma sanatı) Lakin Amerika’da herşey dahil çalışan bir oteli bulmak biraz zordur. Açık büfe kahvaltı veren oteli bulduğunda öp de başına koy.

Tüm bu nedenlerle rotamı komşu ülkelere çevirdim. Beklentim çok basit “Kumda oğlanla kale yapacağım (eğlence), sol elimle kocamın elini tutarken (romantizm), sağ elimle çatlayana kadar yiyip (yakıt), üçüncü elimle oğlanı yedireceğim (annelik) ve patlayana kadar uyuyacağım.(dinlence)”

Seçenekler Bahamalar, Hawaii ve Meksika’da yoğunlaştı. Hawaii “Yok artık, kuş mu konduruyorlar.” dedirten fiyatlarıyla derhal elendi. Lakin “Lost’un çekildiği yerleri göremeyeceğim” diye kısa bir sızlanma dönemim de olmadı değil. Bahamalar’da baktığımız otellerde yer kalmadı. Biz de Meksika’ya odaklandık. Aklımdaki ilk yer Cancun’du. Hem çok güzel bir denizi olması, hem de herşey dahil sisteminin senelerdir uygulanmasından dolayı fiyatların oldukça cazip olması bizi çekti. Ayrıca bulunduğumuz şehirden direkt uçuşla gidilmesi de bir diğer artısı oldu.

tatil

Şimdi gelelim acıklı kısmına. Cancun son 1 sene içerisinde ben diyeyim 3 defa, siz deyin 5 defa gündeme geldi. Günlerce otel ve uçak araştırdım. Tam güzel bir yer gördüm, Kuzey’e gösterene kadar kaçtı. Tam gidiyoruz dedik, Kuzey’in işleri beklenmedik bir şekilde yoğunlaştı. Tam herşey tamam dedik, fırtına sezonu başladı, vazgeçtik. Cancun fikri bizde artık bir şaka haline geldi. Tatile çıkamayacağımızı düşünmeye başladım. Bu arada ev bakmaydı, taşınmaydı derken giderek daha fazla kafayı tırlatma noktasına geliyordum.

En sonundan salonun ortasına dökmek üzere Walmart’tan çuvalla kum baktığımı gören Kuzey, “Sen hele bir kere daha bak. Taşındıktan sonra gideceğiz. Bak izin de alıyorum.” diye söz verdi. Ben de herşeyi bir tarafa bırakıp son bir kere daha Expedia’ya akıl danıştım. Expedia “Cancun’u boşver, Playa del Carmen’e git!” dedi. “Dur bakayım, ben bu Playa del Carmen’i nereden biliyorum?” diye kendi-kendimle fikir telakkisinde bulununca hatırladım. “Hebeleee! Burası Kenan Doğulu ile Beren Saat’in dudak dudağa yakalandığı yer değil mi? Gider miyiz, gideriz? Bakarsın, bir başka ünlünün fotoğraflarını çeken o isimsiz Türk turistler de biz oluruz.” dedik.

Sonunda fani dünyadaki tatil mekanımızı bulmanın verdiği iç rahatlığıyla uçağı ve oteli ayarladık. Can’ın 2 yaşını aşmasından dolayı ona da çatır çatır uçak bileti almak zorunda olmanın kredi kartlarımızda yaptığı göçük etkisinden, tatilden dönünce 3 hafta soğan-ekmeğe talim olmaya ant içtik. Bekle bizi Playa del Carmen! Geliyoruz!

Tanla Bilir

Merhabalar! Adım Tanla. Web tasarımcısı ve BebekveBen'in kurucusuyum.
BebekveBen çocuk bakımından öte ebeveynlik, kadın olmak, birey olmak, yurtdışında yaşam, seyahat, yemek, ürünler, eğitim, sağlık gibi hayatın içinden pek çok konunun paylaşıldığı, ailelerin buluştuğu, soru sorduğu, dileyenlerin konuk yazılarla katkıda bulunduğu ve deneyimlerini paylaştığı bir platform... Bize eşlik ettiğiniz için teşekkürler.

Yorumlar

Yanıt Yaz

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Alternatif Bakici

Yeni Tasarımım Alternatif Bakıcı Yayında!

esra'nın hamilelik günlüğü

Esra’nın Hamilelik Günlüğü