in ,

Ev Yapımı Bilmemne Lafı Duymak İstemiyorum

Sanırım yoğurtla başladı herşey… “Çocuğunuza market yapımı yoğurtları yedirmeyin. Puuu! Zinhar! Hepsi zehir. Bebeğine market yoğurdu yediren bizden değildir.” dendi. Yoğurt tarifleri paylaşıldı. Harıl harıl çiğ süt ve büyük boy tencere arayışına giriştik. Zira 3 kişilik çekirdek ailemiz için aldığımız tencereler kuş kadardı. Oysa el emeği birşey yapınca hemen bitmesin, belli bir süre keyifle tüketilsin istiyor bu naif, modern anne bünyesi. O nedenle anneannelerden büyük boy aşurelik tencereler ödünç alındı. Evdeki cicili bicili ve daha çok dekorasyon için kullanılan mutfak önlükleri, ev yapımı yoğurt aman üşümesin diye üzerine sarıldı. Kocalara sıkı sıkı tembih edildi. “Beni kargalar pohunu yemeden kaldır. Yoğurdu dolaba koyacam.” diye… Sonra koca horul horul uyurken, kendi başına uyanılıp, o yoğurt itinayla, sarsmadan dolaba kondu, ayrı… Yoğurt yapımına alışık olunmadığı için birkaç kere “kaşıkta sakız gibi uzayan yoğurt”, “zehir gibi ekşi yoğurt”, “mayası tutmamış yoğurt-demeye-bin-şahit-gerek yoğurt” yapıldı. Böyle başladı işte herşey…

ev yapımı yoğurtTahmin ettiniz… Bugünkü konumuz: Ev Yapımı. Siz de benim gibi anne/kadın bloglarını ve sosyal medyayı takip edenlerdenseniz, gün içinde illa birkaç tanesine rastlarsınız: “Evde ekmek mayaladım. Pof-pof-pofidik oldu. İçine de fındık, fıstık, ceviz koydum ki, yeme de yanında yat. Oğlum valla kabuklarını kemirdi…” yazılarına… Bir sosyal medyaya koydukları fotoğraftaki Trabzon ekmeği boyutlarında, dumanı tüten ekmeğe bakarsınız, bir de evinizdeki kurumasın diye plastik poşede sarıp, küflenmesin diye buzdolabına koyduğunuz üzgün görünüşlü, soğuk ve sert ekmeğe… Zaten dolaptan çıkarınca taş gibi olan ekmeği kesmek de marifettir. Her seferinde “Yav şunu dolaba koymadan önce dilimleseydik” diye söylenir, ancak günlük hayatın koşuşturmacası içinde hep, ama, hep atlarsınız. Alışverişten sonra o ekmek yine bütün olarak dolaba girer. Aha buraya yazıyorum, el kesiğiyle hastanelere koşturan modern zaman erkeğinin %80’i taş gibi bir ekmeği dilimlemeye çalışırken gazi olmuştur. Neyse, konudan sapmayalım. Bir Facebook’ta Ayşe’nin eltisi Nuriye’nin cevizli ekmeğine bakarsınız, bir de kendi boynu bükük ekmeğinize… “Ben de bunun aynısından yaparım lan. Ben Nuriye kadar ana değil miyim? Benim çocuğum da ev yapımı ekmek yesin.” Lakin erzak dolabını açarsınız ne ceviz var, ne de fıstık. Un desen, kavanozun dibinde 2 parmak kalmış. “Olsun… Ben de sandeviç ekmeği yaparım.” dersiniz. “Varsın cevizli de olmayıversin.” E işte öyle olmaz güzelim. Ekmeğin cevizinden, unundan kısarsan, Nuriye’nin ekmeği olmaz o… Yine de dayanamayıp yaparsın değil mi? Nuriye çıtayı yükseltmiş, anneliğini sorgulatmıştır çünkü bir kere…

Ev Yapımı belalı bir hastalık. Anne bünyesini bir kere sardı mı kurtulması zor olur. Kimyasallardan korkanlar için ev yapımı deterjan, dertlerini bağırsak zarına basa basa doldurmak isteyenler için ev yapımı sucuk, doktordan hallice tıp bilmişleri için ev yapımı öksürük şurubu, çocuğu duvara tırmanan talihsiz ev kadınları için ev yapımı oyun hamuru…

Nereden çıkar bu kadar tarif? Kim üretir bunları? Onlara Ev Yapımı Lobisi diyorum ben… Ev basmış bunları… Evde oturup, “Lan bu gün evde ne yapsam. Şu evin ümüğünü sıkıp da ne üretsem” diye düşünüp, başımıza irili ufaklı projeleri musallat ederler.

Bugün Facebook’ta ev yapımı sıvı sabun yazısına rastladım. Çüş dedim. Ben kimyager miyim? Okumadım bile nasıl yapıldığını. Yüreğim kaldırmadı. “Ev yapımı sabun için üç ölçek magnesülfat koskoz, bir ölçek solyum bulubibin, yedi okka monoşoş elebrin” bulun yazacak diye ödüm koptu. “Bileşenleri metal kasede kaynatın. Deney tüpünün sıcaklığı tam olarak 256 santigrat derece olmalı. Aksi takdirde sıvı sabununuz patlar…” derler falan mazallah. Yav anne olunca bunların başıma geleceğini bilseydim kimya okurdum.

Bu Ev Yapımı Lobisi şunu, bunu önerdikçe insan kendinden de şüpheye düşüyor. Süper bir aşçı olduğumu söyleyemeyeceğim ama yemeğimi iyi kötü evde pişiriyorum. Hele Can doğduktan sonra ona sağlıklı besinler yedirebilmek adına yemek pişirme sıklığım arttı. O ev yapımı, bu ev yapımı deyince insan kendi pişirdiklerinden şüpheye düşüyor. Halecan’ın Ardahan’da oturan kaynından getirttiği, Ardahan’ın çayırlarında özgürce otlamış ineğin sütünden yapılan yoğurttan devşirilmiş tarhana ev yapımı da benim sebze çorbam ev yapımı değil mi? Çocuklarıma sağlıklı birşey yedir miyor muyum yoksa? diye bileklerini kesesin geliyor. Yav iki dakika önce patatesleri, havuçları, kabakları o sebze çorbasının içine doğrayan sen değil miydin kardeşim. İçin rahat olsun. Senin sebze çorban da sapına kadar ev yapımı…

Korkarım yakında “Ev Yapımı Ev” projesiyle kapımıza (pardon bilgisayar ekranımıza) dayanacaklar. “Ev Yapımı Ev hazırlamak çok kolay. İhtiyacınız olan biraz tuğla, bir torba çimento, birkaç demir çubuk da buldunuz mu tamam. Lakin demir çubukların organik olanlarına gidin. Zira organik olmayanlar çocuklarda astım ve ADHD yapıyormuş…” diyecekler…

Çıkın kardeşim dışarıya, biraz temiz hava alın. Tüketeceğiniz ne varsa da organik marketten, organik olmayan marketten pazardan artık nereden alışveriş ediyorsanız alıp gelin be güzel kardeşim. Yeter ki bana ev yapımı birşey önermeyin. Hele hele Ev Yapımı hede hödö yapmıyorum diye annelik kalitemi asla sorgulamayın…

Açıkçası artık kendi şunumu, bunumu ve ev yapımı ötekimi yapmak istemiyorum. Bu kadar teknolojik ve bilimsel gelişme sonucunda yine ortaçağdaki gibi herşeyimi kendim yapacak noktaya geldiysem neyleyeyim ben modern yaşamı…

O nedenle mümkünse bir müddet Facebook’ta, Twitter’da, bloglarda “Kendi bilmemnenizi yapmanız çok kolay. Yapmanız gereken sadece höt, zöt ve cörtü biraraya getirmek. O zaten büyülü bir şekilde kendiliğinden oluyor. Hatta bakınız, olduktan sonra kendi fotoğrafını da kendisi çekip, tweet atıyor.” kıvamında yazılar görmek istemiyorum. Zira o dedikleriniz kendiliğinden olmuyor canım. Her birine zaman ve emek gerekiyor. O da taze bitti, şu anda bende yok…

Benim bu aralar daha çok ayaklarımı uzatıp yatasım var…

Hadi ben kaçtım….

Tanla

Feci halde dipnot: Tahmin edebiliyorum. Daha iki gün önce Can’ın Oyuncak Evi başlıklı yazımı okuduysanız, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diyebilirsiniz. Haklısınız da… Lakin ben de insanım canım. O gün kartondan ev yapmaya enerjim varmış. (Ya da Ev Yapımı Lobisi beni de fena halde kafalamış…) Bugün atarlı anne tarafım tutmuş. Olamaz mı?

Tanla Bilir

Merhabalar! Adım Tanla. Web tasarımcısı ve BebekveBen'in kurucusuyum.
BebekveBen çocuk bakımından öte ebeveynlik, kadın olmak, birey olmak, yurtdışında yaşam, seyahat, yemek, ürünler, eğitim, sağlık gibi hayatın içinden pek çok konunun paylaşıldığı, ailelerin buluştuğu, soru sorduğu, dileyenlerin konuk yazılarla katkıda bulunduğu ve deneyimlerini paylaştığı bir platform... Bize eşlik ettiğiniz için teşekkürler.

Yorumlar

Yanıt Yaz
  1. Sosyal medyada cok sey olup bitiyor. Belki de insanlar farkinda olmadan cok sey paylasiyor. Cogu zaman iyi niyetle, kimi zaman hirs yaparak, iddia ederek anneler birbirlerini olumlu veya olumsuz bir sekilde etkiliyor. Onemli olan elinden geleni yapmak, degil mi? Baskalarini gozunde pek de buyutme, kendi yapabildiklerini de asla kucumseme bence. Can senin gibi bir annesi oldugu icin cok sansli. Herkes her seyi yapamaz cunku can dayanmaz 🙂

    • Canımmm,
      Sağolasın… Benim kafam rahat zaten merak etme… Yazıdaki maksat annelerimizi bu karanlık lobinin ellerinden kurtarmak 🙂

  2. Haha bende bir arkadaşımda görmüştüm ev yapımı peynir 2 saatte olmuş, hani derler ya peynir uzunca süre bekletilmeli bakterileri ölsün vs diye, şaşırdım kaldım 2 saatlik peynir mi organik yoksa bekleyen mi, analar neler doğuruyor :S ben gözüme kestirdiğimi yer yediririm sanırım henüz anne değilim bilemiyorum o organik anne psikolojisini ama her şeyin fazlası zarar

  3. =) hahaahahoyy diyordum acaba bütün analar pardon annecikler hep cicili bicili kelimeler kuran ay ben şunu şöyle araştırdım enn iyisi bu diyen en güzel yerde doğuran herşeyin en pahalısını alan en organiği onun olan ve cocuğuna mikemmel bakan annecik blogları okuyunca kendi analığımdan utanır olduydum yav bu hatunlar hem herşeyi bukadan mıkemmel yapıolar hemide blog yazıolar birde yorumları cevaplıyolar cocuklarına dehset zaman ayırıyolar bunları nasıl yapıolalr dıyordum blr gün onlarda 72 saatte bendemı 24 saat ıkı saat uykum yok dıyordum ve bugune kadar hıcbır bloga yorum yazmadım bu yuzden taki sizi okuyana kadar ohh beee vallahi kendim gibi hissettim hay Allah razı olsun sizden yav =) mutlu olun hep..

  4. Ahahhahaha! Çok güldüm yaa, alemsin! Ben ev yapımı hede hödö yapanlara gıptayla bakıyorum, hatta biraz aşağılık kompleksine de girmiyor değilim. Fakat senin gibi atarlanmak daha zevkli yahu, ben de öyle yapacağım artık. Neden ezdireyim kendimi ki, di mi yani :))

    • Ezdirme kendini güzelim. Ev yapımı diye üzerine gelenlere “I don’t do it. Do it yourself! Do it yourself!” deyip kaç…

  5. Bana daha “anne” olmadan geliyor bu baskılar.. İşyerine götürdüğüm minik yoğurtları görüp “ee sen evde yapmıyor musun yoğurdunu amaaan” demeyen olmadı şimdiye kadar. Ben de “öğle yemeğini evden getirdiğime şükretsin bebe; daha fazlasına gerek yok” diyorum..
    Kayınvalidem geldiğinde kendi mayasıyla yoğurduyla geliyor ve cidden biz o yoğurdun içine düşüyoruz orası ayrı.. Ama bunu saçma sapan bir baskı ya da tenkitle söyleyenlere ben de sinir oluyorum..
    Sanane arkadaş benim midemden, yoğurdumdan 🙂

    • Hahahah. Sıkma canını Esracım… Böyle söyleyenler hep oldu, olacak… Öyle diyenlerden bence sen ev yapımı yoğurt iste. Bir zahmet getiriversinler… Yok öyle yağma, ev yapımı önerip de kaçmak… 🙂

  6. Merhaba, bir gıda mühendisi ve çocuğunu marketten aldığı UHT süt, yoğurt, meyve suyu v.d. gıdalarla sağlıkla büyütmüş ve bir doktor olarak hizmet veren bir birey haline getirmiş bir anne olarak yazdıklarınızı daha doğrusu isyanınızı keyifle okudum. Elbette çocuğunuz taze sebzelerle sebze çorbası yapmak, taze mevsim sebzeleriyle taze yemekler hazırlamak güzel bir şey. Ama; her şeyi evde hazırlamak için kendinizi paralamanıza hiç gerek yok. Marketten alacağınız gıdalarla da çocuğunuzu gayet sağlıklı bir şekilde besleyebilrsiniz, bunların ille de organik olması da gerekmiyor, “organik” olduğu söylenilen ürünlerin de ne kadar masum olduğu sorgulanması gereken ayrı bir konu zaten. İçiniz rahat olsun, yeter ki kayıt dışı, merdiven altı üretim ürünlerini kullanmayın.Bebeğinizin beslenmesinde kullanacağınız sebze, meyve ürünleri için olabildiğince taze sebze, meyvelerle yiyecekleri hazırlamaya çalışın, dondurulmuş ürünler de uygun olur. Aklınıza takılan sorular olursa lütfen Gıda Mühendisleri Odasını arayın.
    Hülya Yılmaz

    • Bak seeen. Demek annenin o kadar uğraşarak yaptığı oyun hamurunun yüzüne bakan yok. Hemen telefonunuzu ver… Berk bebekle ciddi bir konuşma yapmanın zamanı geldi :)))))

  7. Sizi çok seviyordum. Ama bu yazıdan sonra daha da çok sever oldum. Kahkahalarla güldüm yazınıza çünkü ben iyi bir blog okuyucusuyum ve anne olduktan sonra daha çok “anne blog”u okur oldum ve daha dün “Yeter ya okumayacağım. Ezil ezil nereye kadar. Vicdan azabından ölcem” dedim kendime. “En en en” olamayacağım, olamıyorum da zaten:)) O yüzden elimden geldiği kadar, kalbimden taşan kadar… Sevgilerle…

    • Teşekkür ederim Duygucum,

      Ben de sizleri, sevgili okurlarımı (annedaşlarımı) çok seviyorum.

      Mükemmel! örnekler karşısında ezilmeye hiç gerek yok… Başımız dimdik, kafamız rahat olsun…

      Kocaman sevgiler,

  8. İnternet’le fazla haşır neşir olunca, onu kaynananız zannetmeye başlamışsınız galiba 🙂

    Yoğurt veya ekmek yapmak, hele “modern” elektrikli cihazlarınız da varsa, ne bileyim, poğaça yapmaktan veya patates soymaktan daha kolaydır aslında (evde yaptığımız işlerin çoğu Neolitik ve Antik Çağ’dan kalmadır bu arada). Ev yoğurdu, UHT/pastörize sütle veya market yoğurduyla pek mayalanmaz, tek bilmeniz gereken bu. Bunu tercih edenleri neden Ortaçağ kaçkını köylüler ilan ettiğinizi, 6000 küsur vuruşluk yazınızdan açıkçası kaynana teorisi dışında çıkarsayamadım.

    Piyasada herşey bulunuyor (yoğurt makinası ve temizlik işçisi dahil), bastırırım parasını, alırım mal ve hizmeti, diyebilirsiniz, kimse de itiraz edemez. İşinde, gücünde insanlara gıyabında ayar verince “ebeveynliği taşere edenler” lobisi dışında pek kimsenin vicdanına hitap edemezsiniz bence.

    Sevgiler.

    • Sevgili kayamaya,

      Yazımı pek dikkatli okumamışsın sanırım. Acaba nerede, kimi Ortaçağ kaçkını köylüler ilan etmişim? Ortaçağa referans verdiğim tek cümle “Bu kadar teknolojik ve bilimsel gelişme sonucunda yine ortaçağdaki gibi herşeyimi kendim yapacak noktaya geldiysem neyleyeyim ben modern yaşamı…” Bu cümleden kaçkın ve köylü anlamını çıkarmak için bayağı geniş bir hayal gücü olması gerek insanın.

      Kaynana teorisi derken neyi kastettiğini tam olarak anlayamadım. Herkesin kaynanasıyla iyi geçinemediğini varsaymalı mıyız? Bence varsaymamalıyız.

      Bu yazının içinde gizli bir eleştirel bir ton var belki. Ancak yazarken birinci amacım eleştiri ya da senin deyişinle herhangi birine ayar vermek değildi. Tonundan kolayca anlaşılabildiği gibi espri mahiyetinde yazılmış bir yazıdır.

      Kaldı ki, her konuda olduğu gibi ev yapımı ürünler konusunda da, kantarın topuzunu kaçıran arkadaşlar vardır. Bu yazıda ufak bir eleştiri payı varsa, eleştirim hem onlara, hem sürekli ev yapımı yaşamayı, bunun için gerekli olan zaman / emek / maliyeti göz ardı ederek tavsiye edenlere, hem de kadının toplumdaki rolünü Neolitik ve Antik Çağ’a hapsetmeyi iş bilen zihniyete yöneliktir.

      “Piyasada herşey bulunuyor (yoğurt makinası ve temizlik işçisi dahil), bastırırım parasını, alırım mal ve hizmeti, diyebilirsiniz, kimse de itiraz edemez.” diyebileceğimi söylemişsin. Eh, belki de bunu diyorumdur… İstersen, böyle dediğimi düşün.

      Bu arada yoğurdun nasıl mayalanacağını bilyorum, ancak zamanımı yoğurt mayalamak yerine başka şekilde kullanmayı tercih ediyorum. Umarım uygundur. 🙂

      Diğer yazılarıma da her zaman yorumlarını beklerim.

      Sağlıcakla kal,

  9. Ev yapımı lafına bende gıcık oluyorum. Sanki marketten alınan herşey leş. Eğer öyle ise biz yasamayalim daha iyi. Yazı harika. Eline sağlık.

  10. Gerçekten ne zamandır en çok keyif alarak okuduğum yazı bu oldu 🙂 İş yerinde güldüm sessiz sessiz, yazılarınızın devamını bekliyoruz 😀

    • Elbette Özgecan,
      Elimden geldiğince yazmaya devam… Böyle güzel takipçilerim olduğu sürece yazmak ayrı bir keyif.
      Sevgiler

  11. Merhaba tanla yazini keyifle okudum.Bencede cocuklarimiza elbette en guzelini herseyin en tazesini yedirelim ama her sey organik olacak diye de takinti yapmamak gerekir bence. Ben bir aydir yogurdumu kendim yapiyorum ama marketten alip yedirdigim zamanlarda cok oldu ayrica bebe biskuvisini de hazir veriyorum:)kizimda gayet saglikli buyuyor;)

    • Merhaba Vahide,

      Benim de kastettiğim işte buydu 🙂 Elbette herşeyin en güzelini, en tazesini, bulabiliyorsak ve mümkünse organiğini çocuklarımıza yedirelim. Pişirebildiğimiz kadar ev yapımı sunalım. İşlenmiş gıdaları, sürekli market ürünlerini vermenin doğru olmadığını hepimiz biliyoruz. Ancak herşeyi ev yapımı yapacağız diye kendimizi paralamak, yaptığımız işlerle böbürlenmek ve bunun üzerinden sosyal medyada gösteriş yapıyor olmak benim eleştirdiğim noktaydı…

      Sizleri kucaklıyorum.

      Sevgiler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Esra Hamilelik 31.hafta

Esra’nın Hamilelik Günlüğü – 31. Hafta

aptamil

Anne Sütünün Antibiyotik Kullanımı Gerektiren Hastalıkları Azalttığını Biliyor muydunuz?