Herkese merhaba,
Bu hafta Ankara biraz daha ılıktı geçen haftaya göre ya da bana arada basan ateşlerden dolayı böyle hissettim. Hani bazen sırtınız üşür ama yüzünüzde Heidi yanakları oluşur ya kırmızı kırmızı, ben bu ara öyleyim. İşyerinde sırtımda şal, elimde yelpazeliyim. Aldığım kilolar daha çok yanaklarıma gittiğinden olsa gerek göbeğimi görmeden “Hamile misin?” diyenler oldu. Hava iyi olsa da yürüyüşlerim oldukça kısıtlı. Bu durum canımı biraz sıksa da cidden yapabileceğim fazla bir şey yok. Sağ yan tarafım ciddi ciddi ağrıyor, hele ki yürüyünce. Doktor “Taş mı var acaba?” demişti ama çok şükür idrar ve şeker sonucumuz gayet normal çıktı. Hatta açlık şekerim alt sınırda. Kısaca “Açken ben, ben değilim”. Eşim aç olduğumda Hulk’a dönüştüğümü yıllardır söylüyordu zaten 🙂
Kan testi sonucunda demir emilimi düşük çıkmış. Nasıl oluyor anlamadım gitti. Demir ilacı zaten alıyorum, sabahları pekmez içiyorum ve kahvaltıda mandalina suyu içiyorum. Gün içerisinde mandalina ve bol salata yiyorum. Daha ne yapayım bilemedim. Bir de doktorum telefonda utanmadan sağ yan ağrım için “Daha çok su içmelisin” dedi. Ben de “Daha mı çok içeyim? Zaten suyu 2.5-3 litre tüketiyorum günde…” dedim. Ayrıca içtiğim ayran, ıhlamur ve mandalina suyunu da katarsak tuvaletteki mesaim masa başı mesaimi geçiyor bu ara…
Annem geldi, heyoo. Yanında bebeğe bir dolu malzeme de getirmiş. İşin en tatlı kısmı da çoğunu benim bebeklik eşyalarımın oluşturması. En, en, en sevdiğim mavi hırkamı görünce nasıl sevindim anlatamam. Çocukluğumu hatırlayanlar o hırkayı ısrarla üzerimden çıkarmadığımı, küçülse de direndiğimi bilir. Teyzem örmüş ve o kadar giyilmeye sapasağlam duruyordu hayret. (Fotodaki de evet benim minikliğim…)
Bu hafta bir arkadaşımız doğum yaptı. Sanırım Berrak ve Mervin’den sonra sırada biz varız. Öncesi az biraz zorlu geçmiş ama güzel bir normal doğum olmuş. Biz de çok sevindik. Doğum yapan hangi arkadaşımla görüşsem “Uykusuz her gece” diyor 🙂 Biliyorum buna şimdi gülüyorum ama o zaman gülemeyeceğim. Uyku depolanabilir bir şey olsa sanırım tüm hamilelik kitapları “Depoları sağlam tutun” derdi…
Geçen haftaki aydınlamadan sonra tipik bir Esra hamlesi olarak “Geç mi kaldım ben yoksa hazırlanmaya” paniği yaşasam da bunu kısa sürede atlattım neyse ki. Bilgi almak için aradığım pilates hocası “Bence zaten geç kalmışsınız” deyince “Herhangi bir şeye geç kaldığımı düşünmüyorum” gibi kararlı bir cümle kurup telefonu sakince kapattım. Her hafta bu aydınlanma sürecinde neler yaşadım/hissettim kısaca değinmek istiyorum. Bu haftanın ana konusu da “Geç kalmadın, panikleme”, “Yılmamak önemli” ve “Aradığın güç içinde dostum” idi.
Yapı olarak zorluklar karşısında mücadele vermek yerine, dudağını büküp oturan ve pes eden bir yapım var. Neyse ki kendimi az biraz tanıyorum. Bu konuda bu yapının beni ele geçirmesine izin vermemeye kararlıyım. Adım attım en azından. Yani bir şeyler istediğim zaman ve istediğim gibi gitmediğinde mücadele vermeye niyetlendim.
Aydınlanmayı yaşadıktan sonra yaptığım ilk şey bu gücü/cesareti bir yerlerde aramak oldu. Bir kitapta bir insanda ya da bir olayda. Sonra fark ettim ki hiçbiri beni tatmin etmiyor. Yalnızca tamamlıyor. O zaman aradığım şeyin aslında daha önce hiç bakmadığım bir yerde olduğunu anladım: kendimde… Ben de bu bebekle büyüyeceğim herhalde, onu düşündüm geçenlerde. Bir yolculuk gibi oldu bizimkisi. Kendimde daha önce hiç hissetmediğim/fark etmediğim şeyleri keşfetmem demek bu yolculukla olacakmış. Geçen hafta Berrak’ın “Doğuma giderken oğluma kavuşacak olmanın mutluluğunu yaşıyordum.” sözü de beni çok etkiledi. Farklı bir açıdan bakmamı sağladı. Teşekkürler Berrak.
Daha önce söyledim mi bilmiyorum; doğum sancılarından korkmamak için kendimce 2 büyük nedenim var. Biri yaklaşık 6 sene, diğeri de 4 sene önce olmak üzere 2 defa taş ve kum döktüm sağ böbreğimden. İkisi de hastanede sabahlamayla, ağrıdan kusmayla geçti. Ağrının tamamını çektim çünkü emin olmadan ağrı kesici vermediler. Hatta orada doktor ve güvenlik görevlisine şu naif bünye küfretmiş, öyle diyorlar. Diyeceğim o ki kendimi ciddi anlamda ağrıdan kaybettiğimi hatırlıyorum. 6 sene önceki ağrımda, yan paravandaki bir teyze beni görmeden doğum yapıyorum sanmış. Bende de saflıktan mı bilinmez “E ben doğum yaparım o halde” gibi bir bilinç oluşmuş onu fark ettim. Bu ara ağrıyla ilgili umarım fazla bir şey yazıp kimseyi korkutmamışımdır. Hatta şunu söylemek için bunları yazdım: “O ağrıya rağmen ben eğer olabilirse normal doğum olsun” diyen biriyim. Demek ki doğum dediğimiz şey; süresi-sebebi belliyken ve canın birtanene kavuşma durumuyla sonlanacaksa harika bir şey 🙂
Hala düşünmek için vaktim çok ama tecrübeli olanlara 32. haftada izne ayrılma meselesini de sorayım. Her şey yolunda olsa bile 32. haftada izne ayrılıp evde ayak uzatıp ruhumu doğuma hazırlamak istiyorum. Bir tarafım da “32. haftada izne ayrılırsan evde çok kurarsın sen. En iyisi 35. haftada ayrıl” diyor. Her şey yolunda giderse tabii inşallah… Ne dersiniz? 37. haftada ayrılmayı şimdilik hiç düşünmüyorum.
Bu hafta ne kadar çok şey yazmışım, umarım okurken sıkılmazsınız.
Herkese musmutlu haftalar ve tabii şimdiden harika bir yeniyıl dilerim, hem de bebişlerimizle…
Sevgili Esra,
Sana destek olabildiysem ne mutlu bana. Hele de böbrek taşı ağrısı çektiysen doğum sancısı sana çok normal gelecektir. Bir kere motivasyonu yüksek. Sonucunun iyi olacağını bilerek çekiyorsun ağrıyı sonuçta. Bir de epidural diye bir mucize var. Ben sonlara doğru yaptırmış olsam ve doğum sancısını bir hayli çeksem de yine de o son kısımları hissetmedim. Doğumu biraz yavaşlattığı gibi bir gerçek var ne yazık ki. Doktorunun yönlendirmesine uymanı tavsiye ederim.
Ben 37. haftaya kadar çalışmayı seçenlerdenim. Hem iş yerinde hem evde yeter artık çalışma baskılarına maruz kalıyorum evet ama doğum sonrası izni uzatabilmek için bu yolu seçtim. Bir de iş yerinde masa başında çok yorulmuyorum. Öğlenleri arkadaşlarla kakarakikiri eğlenceli geçiyor. İş yoğunluğum da az. Tuğrada 37. haftada izne ayrıldığımda evde çok sıkılmıştım. Biraz da bunun etkisi var sanırım. Ama fiziksel olarak ihtiyacın varsa evde yatıp dinlenmek tabii ki daha iyi.
Güzel bir hafta dilerim
Esracım, küçükken tam bir cimcimeymişsin:))) Kızın da sana benzer umarım. Ben de çalışmayı tercih edenlerdenim, çok ağrım oluyor ama evde kalınca da çok sıkıcı oluyor. Hem doğumdan sonra kızını bırakmak istemeyeceksin ve keşke biraz daha çalışsaymışımda şimdi iznimi uzatsaymışım diyeceksin. evde bi başına oturana kadar sonrasında kızınla vakit geçirmeni öneririm. ama önemli olan senin sağlığın, kendini kötü hissettiğin anda izine ayrıl.
mutlu bir yıl diliyorum sana ve küçük ailene (bu arada çocuk olunca aile olunurmuş gibi geliyor bana nedense,o yüzden biz de artık aile sayılırız:))))))
Sevgili Berrak ve Mervin, 27. haftadan bakınca 32’yi pek kestiremesem de söyledikleriniz aklımın önemli bir köşesinde, tecrübeler önemli nihayetinde..
Biraz cimcimeymişim öyle diyorlar evin en küçüğü olduğumdan ama hayat şartlarından mıdır bilinmez pek cimcimeliğim kalmadı şimdilerde 🙂 Belki kızımız öyle olur..
Ben de ikinize harika bir yıl diliyorum, Mira ile ve Nehir ile, darısı da sonra bizim başımıza 🙂 Sevgiler, teşekkürler