Sonbaharın ortasında, güzel bir haftadan merhaba sevgili okuyucularım. Bu hafta sizlerle kış geldikçe kendini daha çok hissettirecek olan bir konudan bahsetmek istiyorum: Tükenmişlik Sendromu ve Ebeveynlerde Tükenmişlik.

Tükenmişlik bir kavram olarak psikolojide pek çok psikolog ve psikiyatrist tarafından dönem dönem ele alınmış bir konudur. İngilizce “Burn Out” kelimesinden türkçeleştirilmiş olan bu kavram yanmak, kül olmak anlamına gelir. Bu kelimeyi sanırım en iyi “uzun saatler boyunca yanan bir mumun kendini tüketerek sönmesi” metaforu anlatıyor. Bazı, aşırı verici ebeveynlerle çalışırken bu metaforu sıklıkla kullanırım. Keza kendini başkalarına adayan, kendisini arka plana atmış kişilerde de sıklıkla gözlemlediğimiz bir sendromdur bu. Peki nedir Tükenmişlik Sendromu?

Tükenmişlik Sendromu

Tükenmişlik Sendromu ilk olarak 1974 yılında bir Psikoloji Profesörü olan Herbert Freudenberger tarafından başarısızlık, yıpranmışlık, güç ve enerji düzeyinin azalması, tatmin edilmez isteklerin oluşması sonucunda bireyin içsel kaynaklarında oluşan tükenmişlik durumu olarak tanımlanmıştır.

Freudenberger’e göre en çok tükenmişlik yaşayan kişiler; kendini arka plana iten, verici, mükemmelliyetçi ve her şeyin en iyisini yapmaya çalışan kişilerdir. Bu konuyu ebeveynlikte ele alacak olursak tükenmişlik sendromunu en çok yaşayan ebeveynler; kendilerini çocuklarına ve ailesine adamış, saçını süperge eden, “Ben yemedim o yesin, ben giymedim o giysin” diyen, kısa zamanda çok iş yapmaya çalışan, aceleci, kontrolcü ve mükemmeliyetçi olan ebeveynler. Bu ebeveynlerin en çok şikayet ettiği konular ise; kendilerine zaman ayıramamak, kendileri için yaşamamak, gün boyu oradan oraya koşturmak, hiçbir şeye yetişememek ve gün sonunda oluşan yetersizlik hissiyatı ile birlikte gelen, “ben boşa mı kürek çekiyorum” duygusu…

Tükenmişlik Sendromu Geliyorum Der!

Tükenmişlik sendromu ebeveynlerde, yukarıda bahsettiğim mükemmelliyetçi ve kontrolcü ebeveynlerin zaman içerisinde bu mükemmelliyeti yakalamada zorlanmaları, kontrolü sürekli ellerinde tutmaya çalışmanın verdiği gerginlik ve yorgunluk miktarının yıllar içerisinde gittikçe artması ile oluşur. Zamanının büyük kısmını çocuklarına ve ailesine ayıran bu ebeveynler istedikleri karşılığı alamadıklarını, kimseyi memnun edemediklerini düşünür ve buna sebep olarak diğer aile üyelerini görürler.

Aynı fiziksel rahatsızlıkların ortaya çıkmadan belirti vermesi gibi psikolojik sorunlar da oluşmadan önce bize bazı sinyaller verirler. Özellikle ailelere bakacak olursak, tükenmişlik sendromunda bazı aileler diğerlerine göre daha çok risk altındadır. Bu aileler;

1. Geç çocuk sahibi olan aileler,
2. Erken çocuk sahibi olan aileler,
3. Özel gereksinimli veya kronik hastalığı olan çocuğa sahip aileler,
4. Düşük sosyo-ekonomik düzeye sahip aileler,
5. Çocuk yetiştirken birbiri ile çelişen tutumları olan aileler.

Tükenmişlik Sendromundan Korunmak İçin Neler Yapmalıyız?

Yukarıda bahsettiğim risk altındaki aileler de dahil tükenmişlik sendromuna karşı yapabileceğimiz şeyler elbette var. Herkesin strese karşı farklı bir dayanma gücü olduğunu unutmayalım. Acı eşiği yüksek olan insanlarda gördüğümüz gibi, kimi insanların da strese dayanma güçleri daha yüksek. Bu nedenledir ki size çok zor gelen bazı durumlar kimileri için hiç sorun oluşturmayabilir. Her kişinin geçmişi, kişiliği, olaylara bakış açısı, sorun çözüm yöntemi ve deneyimi birbirinden farklıdır. Bireysel farklılıklar sorunlarla başa çıkma yöntemimizi değiştiriyor olsa da hepimizin yapabileceği basit ama herkeste etkili belli başlı yöntemleri şöyle sıralayabiliriz;

1. Yardım İste; Özellikle çok çocuklu ailelerde iş bölümü yapmak, aile büyüklerinden yardım istemek veya bir yardımcı tutmak iş yükünün tek bir kişinin üzerinde olmasını engelleyeceğinden o kişi üzerindeki baskıyı da azaltacaktır.

2. Beklentini Düşür; Hayatta kontrol edebildiğimiz ve edemediğimiz bir sürü deneyim yaşıyoruz. Kontrol edemediklerimiz üzerine sürekli düşünmek onları değiştirmeye çalışmak yerine beklentilerimizi düşürüp kendi kontrolümüzde olan bedenimizi ve düşüncelerimizi olumlarsak stres seviyemizi de azaltabiliriz.

3. Kendine Zaman Ayır; Sadece ve sadece size ait olan yirmi dakika bile zihin olarak dinlenmenize yardımcı olabilir. Hiçbir şey düşünmeden, yapmadan sadece durarak geçireceğiniz bu zaman dilimini gün içerisinde farklı zamanlarda kendinize ayırmalısınız. Bu çoğu zaman tuvalette olsa bile…

4. Sana İyi Gelen Şeyleri Bul; Müzik dinlemek, kitap okumak, yürüyüş veya meditasyon yapmak, sohbet etmek, yemek pişirmek…Bunun gibi kendimizi iyi hissettirebilecek olan şeyleri bulup gün içerisinde kendimize ayırdığımız zaman haricinde bunlarla ilgilenmek odak noktamızı değiştirecek ve kaygı düzeyimizi de düşürecektir.

5. Profesyonel Yardım Al; Bunlara rağmen stresinizi kontrol altına alamıyor ve kaygı seviyeniz günden güne artıyorsa profesyonel bir uzmandan psikolojik destek almak sizin için uygun olabilir.

Uzm. Psikolojik Danışman Neslihan Ayan

1985 yılında Aydın-Nazilli’ de dünyaya geldim. 2007 yılında Hacettepe Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik bölümünde Lisans eğitimimi, 2016 yılında ise Ankara Üniversitesi Disiplinlerarası Aile Danışmanlığı bölümünde Yüksek Lisans eğitimimi tamamladım. Aile ve evlilik terapisi, cinsel sağlık, akran zorbalığı ve ayrımcılık, travma ve etkileri, krize müdahale, bağımlılıkla mücadele, sınav kaygısıyla baş etme gibi alanlarda hizmetiçi eğitimler ve sertifikalar aldım.On yılı aşkın süredir çiftler, ebeveynler ve bireylerle görüşmeler yapıyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

doğumgünü

Göçmen Kuştan “Ana”karaya – 4

ayrılık

Göçmen Kuştan “Ana”karaya – 5