Uzun zamandır Kuzey’in okuldan (ve şimdi de işyerinden) arkadaşı olan Ahmet’lere gitmeyi planlıyorduk. İlk gideceğimiz günden bir önceki gün, Can ve ben yataklara düştük. İkinci niyetlenmemizde Ahmet’in çocukları hastalandılar. Sonra araya onların ve bizim Türkiye seyahatlerimiz girdi. Uzun lafın kısası, niyet ettiğimizden 6 ay sonra nihayet bu pazar oturmaya gidiyoruz.
Ahmet, eşi Tülay ve üç çocuğuyla beraber bizden yaklaşık 1 saat 45 dakika uzaklıkta oturuyorlar. Oturdukları yer, geçen hafta Can’ın bize büyük süpriz yaşattığı yere çok yakın. Oğlumuzun bağırsakları henüz yeni yeni düzelmeye başladığından, Kuzey ile aklımızın bir köşeciğinde “acaba aynı hikayeyi bir daha yaşar mıyız?” endişesi de yok değil. Ancak daha önce pek çok ertelenen ev ziyaretini bir kere daha ertelemek istemiyoruz.
Yollarda
Sabah sıkı bir kahvaltıdan sonra yola çıktık. Her ne kadar varış için belli bir saate sözleşmesek de, evden çıkışımız öğleden sonrayı bulduğu için endişelendim. Eskiden çocuklu ailelerin çeşitli aktivitelere sürekli geç kalmasını eleştiren ben, şimdi, hiç de istemesem de aynı konumdayım.
Eh, bebekle yola çıkmak kolay değil. Bezi, ıslak mendili, yaşanabilecek olası kazalara karşı birkaç temiz kıyafeti, sıkılmasın diye oyuncakları, yemek yerken rahat nefes alalım diye mama sandalyesi, misafir gittiğimiz evin yerlerini kirletmeyelim diye mama sandalyesinin altına örtü, önlük, emzik, sütü, suyu, maması derken liste uazayıp duruyor. Arabanın bagajına giren eşyaların çokluğuna şaşırıp kalmamak işten bile değil. Ne o, arkadaşımıza oturmaya gidiyoruz.
Hazırlık kısmı bu kadar teferruatlı olmasına rağmen, yolun nasıl geçtiğini anlamadık bile. Kuzey bizi ana yoldan değil de, biraz manzaralı olan tali yoldan götürdü. Doğayı, yol kenarındaki çiftlikleri, inekleri, atları izleye izleye gittik.
Can yeni araba koltuğunda memnun-mesut, şimdilerde en favori oyununu oynadı: Biberonundan bir fırt çekip, koltuğun kenarındaki bardak yuvasına koymak, oradan almak, tekrar su içmek, tekrar yuvaya koymak… Sonra da derin bir uykuya daldı.
Varış
Ahmet’lere vardığımızda saat 15.00 olmuştu. Bizi diğer konuklar olan Kana ve Hiro karşıladı. Tülay sofrayı hazırlarken, Ahmet de arka bahçede barbekünün başındaydı.
Ah! Köfte, tavuk ve sucuk! Yandı gülüm keten diyetim.
Köftelerin olmasını beklerken, Can’a biraz hava aldırmak ve doğayla buluşmasını sağlamak için bahçeye çıkardım. Daha yeni biçildiği belli olan yemyeşil çimenlerin üzerine oturttum.
İkidir gözlemlediğimiz komik bir durum var. Can çimenlerden acayip korkuyor. Bakmayın siz bu fotoğrafta öyle sakin sakin durduğuna… Minik oğlumu çimenlere oturttuğum zaman, olduğu yere mıhlanıp kalıyor. Ne ileriye, ne geriye bir adım bile emekleyemiyor. Sanırım çimenlerin dokusu korkutucu geliyor. Onu sakinleştirmek için çimenleri seviyor gibi yapıp, hafifçe koparttıyoruz. Bizi tereddütle takip ve taklit ediyor.
Bu sefer de öyle oldu. Birkaç sefer oturduğu yerden ayağa kalkmaya niyetlendiyse de, çimenler ayaklarına batınca geri oturdu. Sonunda benim yakına gelmemi fırsat bilip, aceleyle kucağıma tırmandı. Bu haliyle herkesi bayağı güldürdü. İleride anlatacak bir hikaye işte: Çimenlerden korkan oğlan…
Köftelerin olmasına yakın, Ahmet’lerin ahbabı olan bir başka Türk çift daha aramıza katıldı. Tülay’ın özenle hazırlamış olduğu sofraya yerleştik. Menüde neler yok ki… Etlerin yanısıra pilav, patlıcan kızartması, börek, brokoli salatası, piyaz, karışık mevsim salatası… Tatlı olarak da harika bir süpriz: Güllaç. Mmm cennetteyim sanki… Tabii bizim diyet yalan oldu sevgili dostlar. Ancak bu zıbırtmanın sadece pazar gününe özgü olduğunu bilesiniz. Hafta içi dengeli beslenmeye devam…
Can da masadaki yiyeceklerin hemen hepsinin iştahla tadına baktı. Zaten çocuklar dışarıda hep daha fazla yer değil mi? Tüm zorları evde, anneye…
Dönüş
Keyifle yenilen yemeklerden ve yapılan sohbetlerden sonra saatin 18.30’a yaklaştığını gördük. Can son anda çiş/kaka olayına girerek bizi rahatlattı. Yollarda değişim yapmayacağımızı umarak memnun-mesut altını temizledik.
Arkadaşlarımıza veda edip, evlerinden ayrılırken dağıttığımız eşyaların hepsini toplayıp toplamadığımızı iki kere kontrol ettim. Ancak tam yola çıkmışken, Can’a ait herşeyi alıp, kendi fotoğraf makinamı unuttuğumu fark etmem şaka gibi birşeydi. Neyse ki fazla uzaklaşmamıştık.
Eve vardığımızda saat 20.45’i gösteriyordu. Can iyice yorulmuş olduğundan, sütünü içip derin bir uykuya daldı. Acaba hergün böyle bir aktivite mi yapsak diye düşünürken, biz de gevşeyip kaldık…
Ahmet, Tülay ve tüm arkadaşlara bu güzel gün için teşekkür ediyoruz.. En kısa zamanda biz de bekleriz….
Çimenden korkmasıda çok enteresan.Vardır onun bir sebebi,korku değilde hoşlanmamak olabilir.Bu arada sende bayağı iyi görünüyorsun.
Muhtemelen diken diken olduğu ve dibini göremediği için çekiniyor. Ama çok komik anne. Mutlaka görmelisin. Hatta “Can’ın biryerde sabit durmasını istiyorsak, çimenden bir paspasın üzerine oturtalım” diye espri konusu bile oldu.
Ben de biraz zayıfladım işte. Bu sabah tartı ilk defa 92,9’u gösteriyordu. İnşallah böyle gider. Ama daha almama gereken çoook yol var.
Mucks…
Görmeyeli daha da bir yakışıklı olmuş benim kuzum. Sen böyle fotolarını koydukça biz daha çok özlüyoruz ama….
Teşekkür ederiz Mervin yengesi. Can da sizleri çok özledi. Umut amcasıyla beraber seni buraya tatile bekliyormuş. Bana öyle dedi…
walla süpper içten sıcak bir sohbetiniz var oğlum egenin doğmasıyla birlikte akıllı bebek maceram vardı internetten öğrendiklerimle büyütmeye çalıştığım oğlum şuanda 5yaşında ve kreşe gidiyor sitede gezerken bloğunuzu gördüm ve inceledim bende evimde kurabiyeler pastalar yaparak zaman geçiriyorum inş amatörlüğümü profesyonelliğe doğru taşırım düşüncesindeyim bir erkek annesi olarak yaşayabileceklerinizi tahmin edebiliyorum can çok tatlı maşallahı var ege benim küçük aşkım aşklarımız hiç bitmesin diye sözümü noktalıyorum görüşmek üzere
Öncelikle hoşgeldin İlknurcum,
Sıcak yorumların için çok teşekkür ederim.
Ne güzel, oğlunu büyütmüş ve kreşe başlatmışsın. Darısı Can’ın ve tüm küçük bebek annelerinin başına…
Demek yemek yapmaktan hoşlanıyorsun. Kurabiye, pasta derken beni de acıktırdın şimdi. Acaba buzdolabını bir ziyaret etsem mi diye düşündüm. Ama diyette olduğum için uğramasam daha iyi…
Oğlunla beraber nice güzel günler dilerim.
Sevgiler