Biliyorsunuz birkaç gün önce Akran Zorbalığı Nasıl Önlenir? başlıklı bir yazı yazmıştım. Akran zorbalığı yeni birşey değil. Anne/babalarımız elli sene önce bunu yaşadı, biz otuz sene önce yaşadık, çocuklarımız şu anda yaşıyor ve önlem almazsak yaşamaya devam edecek. Eskiden “Çocuktur, haylazlık etmiştir.” diye hafife alınırdı. Akran zorbalığı yapan çocuğa bağırarak, onu korkutarak, kulaklarını çekerek, hatta belki de -ironik bir şekilde- tokatlayarak, yani şiddetin üzerine şiddetle gidilerek disiplin sağlanmaya çalışılırdı.
Günümüz eğitimcileri ve ebeveynlerinin -tamamı olmasa da bir kısmı- artık bu konuda daha bilinçli. Yine de maalesef akran zorbalığı, bana göre her geçen yıl daha çok yayılıyor. Çocuklara kendi yaşlarındaki diğer çocuklar tarafından uygulanan sözlü, fiziksel, sosyal ve siber şiddetin boyutları giderek artıyor. Bunun sebebi biraz kültürel ve toplumsal yozlaşma, biraz da iletişim çağının olumlu davranışlar dışında olumsuz davranışları da sosyal medya aracılığıyla körüklemesi, adeta yol göstermesi…
Akran zorbalığı yazımdan sonra bana ulaşanlar oldu. Çocuklarının kendi mahallelerinde, okullarında benzer davranışlara maruz kaldıklarını anlattılar. Türkiye’nin eğitim sisteminde akran zorbalığı konusunda nasıl bir yaklaşım, nasıl bir politika olduğunu bilmediğim için Türkiye’de yaşayan öğretmen arkadaşlarıma danıştım. Bu arkadaşlarımdan bir tanesi kendi okulunda akran zorbalığı konusunda yaşadığı tecrübeleri anlatmaya gönüllü oldu. Aşağıda okuyacağınız yazı, Funda öğretmenin kişisel tecrübeleridir. Akran zorbalığının masum saydığımız ilkokul seviyelerine indiğinin göstergesidir. Yazıdaki öğrencilerin isimleri kişisel gizliliği korumak amacıyla değiştirilmiştir.
Akran zorbalığı konusunda kendi okullarında, sınıflarında aksiyon almak, çözüm getirmek, çocuklarını eğitmek isteyen öğretmenler ve aileler bu yazının sonunda verdiğim kaynakları ve Akran Zorbalığı Nasıl Önlenir? yazımda verdiğim ipuçlarını kullanabilirler.
Funda Öğretmen’in Akran Zorbalığı Tecrübesi
Mersin’in Tarsus ilçesinde, doğudan göç etmiş ailelerin çoğunlukta yaşadığı bir mahalle ilkokulunda görev yapmaktayım.
Birici sınıftan bu yana üstlerine titreyerek okutttuğum öğrencilerimin birkaçının bu sene başında geçen yıllara kıyasla okuldan soğumalarını, ilgisizliklerini, kafalarının karışık ve dağınık olduğunu fark ettim. İçlerinden biri en başarılı öğrencimdir. Onun okuldan uzaklaşmaya başlaması beni rahatsız eden bir durum oldu. Ahmet’le başbaşa bu konuyu konuştum. Sorunun ne olduğunu, evde mi, okulda mı sıkıntı yaşandığını anlamaya çalışıyordum. Söylememekte ısrar etti ama hal ve hareketleri korku altında olduğunu belirtti.
Bir okul çıkışı akşam arabayla onu eve bıraktım ve yolda uzun uzun anlattı. Dördüncü sınıflardan bir öğrenci olan Ali’nin okul çıkışlarında, eve giderken Ahmet’i rahatsız edip para aldığını, aynı hareketi sınıfımdan iki Öğrencime daha ve hatta birinin küçük kardeşine de yaptığını öğrendim.
Ertesi gün rahatsızlık veren öğrencinin sınıfına gidip öğretmeni ile konuştum. Dördüncü sınıf öğretmeni meseleyi benim halletmemi istedi; çünkü o da Ali’nin davranış bozukluklarından yorulmuştu. Ben, Ahmet ve Ali koridorda bu konuyu konuştuk. Ali tabii ki inkar ediyor, “Ben bir şey yapmıyorum.” diyordu.
Konuyu rehberlik servisine ilettim. Üzülerek söylüyorum ki, kendi okulumda rehberlik servisi sadece panoya bir kaç özlü söz asarak üstüne düşen görevi yaptığını düşünüyor. Elbetteki genelleme yapmak istemiyorum. Belki de sadece bizim okulda öyledir. Rehberlik servisinden istediğim sonucu alamadım. Üstüne Ali daha kızgın ve öfkeli bir çocuk halinde, intikam alırcasına öğrencimi sıkıştırmaya devam etti.
Daha farklı bir çözüm bulmak umuduyla okul müdürüne gittim. Bu sefer o da zorbalık yapan öğrenci Ali’yi odasına çağıracağını ifade etti. Kısa bir süre sonra “Ben konuştum, bir daha yapmayacak.” dedi. Ancak biliyordum, tekrar yapacaktı. Bunun üzerine içimden bir karar aldım ve her teneffüste Ali’nin yanına gittim. İlk iki gün çok rahatsız oldu, gelmemi istemedi, benimle konuşmak istemedi, sustu. Onunla ilgilendim, bir anne şefkatiyle saçlarını okşadım, onu anlamaya çalıştım. Ailesinin sosyo-ekonomik durumlarını öğrendim.
İkinci gün okul çıkışı Ahmet ve Ali’yi tek tek evlerine bıraktım. Ali’nin ailesiyle tanıştım. Tahmin ettiğim gibi şiddet yanlısı bir baba, evdeki tüm yükü üstlemiş bir anne, kardeş sayısı fazla bir ev. Ali sevgiden uzak büyüyor, evde baba onları eziyor, o da dışarda kendinden güçsüzleri eziyordu.
Bir hafta boyunca her tenefüs Ali’nin yanında oldum. Kendi çocukluğumdan anlattım, akran zorbalığını anlatan videoları izlettim, empati yaptırmaya çalıştım. Sevdiği şeyleri, hayatta yapmak istediklerini konuştuk. Ben sordum, o cevapladı ve yavaş yavaş açılmaya, yaptığı hatayı anlamaya başladı. Beraberce geçirdiğimiz sürenin sonunda Ali davranışlarında ciddi bir değişiklik gösterdi.
Gelelim zorbalığa maruz kalan öğrencim Ahmet’e ve diğer öğrencilerime… Bu olaylardan sonra Türkçe, matematik gibi standart derslerimizin dışında günde bir saatimi onlara ayırıyorum. Bu saatlerde “hayat öğretimi” yapıyoruz. Kendilerinin ne kadar değerli olduğunu, istemedikleri hiçbir şeyi ve ortamı kabul etmek zorunda olmadıklarını, hoşlarına gitmeyen bir davranışla karşılaştıklarında kim olursa olsun “hayır” diyebilmelerini anlatıyorum. Zorbalığa maruz kaldıklarında, ortamdan “hayır” diyerek çıkmalarını ve güçlü bir sesle çığlık atmalarını istiyorum. Zorbalıktan korkmadan sınıf öğretmenine, ailesine ve en yakınlarına anlatabilmelerini söylüyorum. Çocuklarıma susmamayı öğretiyorum. İyiyi ve kötüyü görebilmelerini, kararlarını ve seçimleri kendilerinin yapmalarını istiyorum.
Özel okul, pilot okul ya da mahalle okulu fark etmiyor. Akran zorbalığı çağımızın üzücü bir konusu. Buna şimdi dur demezsek o çocuklar suça yatkın olarak büyüyecekler. Bu bir sacın üç ayağı gibi okul-veli-öğrenci şeklinde ilerlemeli. Okul üzerine düşeni yapmalı. Zorbalığa zorbalık yaparak ya da zorba öğrenciyi azarlayıp, sineceğini umarak değil; konuşarak, anlamaya çalışarak çeşitli etkinlikler yaparak çocuklara bunu aktarmalı.
Çocuklarımızın aileleri bilgilendirilmeli. Onların her gün çocuklarıyla konuşmaları, okulda nasıl bir gün geçirdiklerini sormaları tavsiye edilmeli. Çocuklarımız ailelerine iyi-kötü her şeyi anlatabilmeli. Okula gidiş-dönüşleri mutlaka takip edilmeli. Bütün çocukların olumsuz davranışlarının tek ilacının sevgi olduğuna inanıyorum. Hepsinin kalplerinden ve avuç içlerinden öperim.
——————
Funda Kurgun
Merhaba, ben Funda Kurgun. 1987 yılının bir sonbahar gününde Adana’da doğdum. Dünyada en çok çocukları seviyorum, onlarla anlaşıyorum. Bu yüzden ilkokul öğretmeni oldum. Mesleğimin 9. yılındayım. İki yaşında, harika bir çocuğun annesiyim. Kızım Zeynep Lena beni yeniden ben yaptı. Dileğim evlatlarımıza güzel bir ülkede yaşama imkanı bırakabilmektir.
Kaynaklar
• Akran Zorbalığı Nasıl Önlenir?
Milli Eğitim Bakanlığı Akran Zorbalığı Kaynakları
• Aile Rehberliği Zorbalık ve Okullarda Şiddet sunumu
• Özellikle Kız Çocuklarının Okullaşma Oranının Artırılması Projesi
Zorbalıkla Baş Etme
• Akran Zorbalığı Etkinlik Kitabı, Uzman Gelişim Psikoloğu Ayşe Başak Erk