in

Ay Bu Sosyal Medya da Hiç Eskisi Gibi Değil Şekerim

Bugün sanal alemde yorumların havalarda uçuştuğu bir tartışma vardı yine… Olayın detaylarına fazla girmeyeceğim. Özetle, bir grup anne bir projede yer almış. Başka bir grup onlara laf atmış. Biri diğerine haber uçurmuş, öbürü diğerine cevap yapıştırmış. Konu uzar da uzar… Kim oldukları önemli değil. Bahsetmek istediğim davranışlar, tarzlar…

Ne kadar tahammülsüz olmuşuz başkasının fikirlerine… Evet, evet işte ben, siz ve ötekiler… Blog yazanlar, sosyal medyada boy gösterenler, okurlar, takipçiler… Sıkı-fıkı dost olup, yüzyüze görüştüklerimiz; uzaktan tanışıp/selamlaştıklarımız; sadece adını bilip, paylaşımlarını takip ettiklerimiz ya da sosyal ağ hesaplarımızda bir şekilde var olup, kim oldukları hakkında fikrimiz bile olmayan kişiler… Bazılarıyla duygu ve düşünce anlamında paylaştığımız pek çok şey var, bazılarıyla ise belki de kadın ya da anne olmaktan başka hiç bir ortak yönümüz yok. İşte bu kocaman grubun içinde, dozajı giderek artan, çok tuhaf tartışmalara tanık oluyorum.

sosyal medya

Bundan 10-15 sene önce internette etkileşim yapan annelerin bulundukları ortamla şu anki ortam çok farklı. Eskiden daha küçük bir toplulukta sıcak ve samimi ilişkiler kurulurken, şimdilerde ortam oldukça kalabalık. Websiteleri, bloglar, forumlar ve son olarak da sosyal medya değişik yaşamlardan sayısız insanı günlük olarak biraraya getiriyor. Ortam bu kadar kalabalık olunca kişisel iletişimler kopmaya, ilişkiler daha yüzeysel hale gelmeye başlıyor. Bu kimilerine göre doğal bir dönüşüm. Belki de herşeyin eskisi gibi kalmasını beklemek naif bir düşünce… İğneyi kendimize, çuvaldızı başkalarına batırırsak, biz sanki hep aynı mı kalıyoruz ki başkalarından da aynısını bekliyoruz?

İnternet ortamında çoğu insan için ait olunan çember, aile ve yüzyüze görüşülen arkadaş çevresinden ileriye gitmiyor. Bugün sosyal medyada ya da blog dünyasında belli bir noktaya gelmiş insanlara baktığınızda hepsi o ufak ve samimi çevreyle başlıyor. Zaman içinde yaptıkları paylaşımların niteliğine ve kalitesine göre bir takipçi tabanı oluşuyor. Takipçi sayısı az olduğu sürece sorulara yanıt vermek, kişisel iletişim kurmak kolay. Ancak takipçiler artınca etki alanı büyüyor. Hele bir de paylaşımlarını severek takip ettiğiniz o kişi, paylaşımlardan para kazanmaya başlayınca durumlar değişiyor. Blog ya da sosyal medya yoluyla para kazanabilecek noktaya gelebilmek için paylaşımlarınızı değerli/faydalı bulan geniş ve sadık bir takipçi grubu gerekiyor. Bu da paylaşımlarınıza ciddi anlamda zaman ve emek harcamak anlamına geliyor. Etki alanının büyüdüğü noktada hem takip eden, hem de takip edilen açısından işler karışıyor.

İlk olarak takip edenlere bakarsak… O büyük-yeni grubun içindeki takipçilerin hepsi fikirleri örtüşen, homojen bir grup değil. Sizinle benzer görüşleri paylaşmayan insanlar da “Dur bakalım bu kalabalıkta ne varmış?” diyerek takibe başlayabiliyor. Topluluğa katılırken amaçları, beklentileri bambaşka olabiliyor. Beklentilerine yanıt alamadıkları noktada insanlar şikayetleniyor, sabırsız davranıyor. Ancak şu bir gerçek ki her an herkesi memnun edemezsiniz. Tüm fikirler birbiriyle aynı olamaz. Yaptığınız paylaşım birileri tarafından beğenilirken diğerleri mutlaka eleştirecek bir nokta bulacak. Ve hepimiz kabul etmeliyiz ki, kimi zaman eleştirilerde kantarın topuzu kaçıyor.

Bana göre ilginç olan internette insanların yepyeni bir kişiliğe büründürmesi… Derinlerde kalmış olan isteklerin, kaygıların, merakların yağ gibi yüzeye çıktığı bir ortam internet. Normalde kavgada düşmanına söylenmeyecek sözleri sosyal medyada gayet rahat sarf edebiliyor insanlar. Çocuklarımızı okullarda, arkadaş ortamlarında zorbalığa karşı korumaya çalışırken, internet ortamında bazı anneler zorbalığın alasını yapıyor. Sanki bir anda çocuklarını düzgün bir şekilde yetiştirmeye çalışan kadınlar olduğumuzu unutup, lisede arkadaş grubu kavgalarına dönüyoruz… Neden? İnsan sosyal bir varlık. Belli bir gruba ait olmak, onaylanmak, fikirlerinin kabul görmesini istiyor. Bunu da kimi zaman, tuhaf ama gerçek, negatif yorumlarla yapıyor.

Bir de seviyesiz tartışma şakşakçıları var. Normal ya da sıradan olan elbette ilgi görmüyor. İnsanlar değişiklik görmek, hayatlarına renk katmak istiyor. Annelik adına yapılan tartışmalar bazıları için bir fikir ya da bilgi paylaşımından çok hayatlarına renk ve eğlence katacakları bir çıkış noktası… Herkes tarafından kabul görecek, dengeli ve saygılı paylaşımlarda etkileşim maalesef az oluyor. Kaba tabirle birileri birilerini kaşıyınca, provakatif paylaşımlar yapılınca yorumlar havada uçuşuyor. Thomas Gresham bunu sosyal medya için söylememişti ama pekala uyarlanabilir “Kötü maalesef iyiyi kovuyor.

Keza internet ortamındaki renkli kişiliklerin yedikleri, içtikleri, giydikleri, gittikleri mekanlar merak ediliyor. Kimileri beğendiği güzellikten ilham almakla yetinirken, kimileri için körü körüne takip edilen pırıltılı bir dünya oluyorlar. Kimisi sonsuz övgüler yağdırmayı iş ediniyor, kimisi de ulaşamadığı ciğere mundar diyerek tatmin oluyor. Yapılan yorumların dili ve kalitesi de tamamen olaya bakış açısı, beklentiler ve kişilikle ilgili…

Konuya takip edilenler açısından bakarsak… Çok takip edilenler yaptıkları paylaşımlarla bir anlamda kendi markalarını yaratıyor. Zaman içinde de insanların o kişi hakkında bir algısı oluşuyor. Ancak insan dediğin durağan değil. Yetişkin de olsak büyümeye devam ediyoruz, bazı konulardaki fikirlerimiz ve önceliklerimiz değişiyor. Oluşan marka algısını korumaya çalışmak bazı bünyelerde büyük bir stres yaratıyor. Gerekli mi? Eğer paylaşım işini profesyonel olarak düşünmüyorsanız çok da gerekli değil. Dilediğiniz anda blogunuzun ya da sosyal medya hesabınızın kapısına kilit vurarak çıkabilirsiniz. Ancak bu işi gelir kapısı olarak görüp para kazanmak istediğinizde, biraz da hırslı bir yapınız varsa işler yine karışabiliyor.

Yaptığınız paylaşımlardan gelir elde etmek ayıplanacak bir konu olmamakla beraber, gelir elde edeceğim diye firma pohpohlamasına dönüyorsa iş, tüm paylaşımlar reklamlardan oluşuyorsa işin tadı kaçıyor. Eski/sadık takipçiler de haklı olarak bu durumdan şikayetleniyor. Daha kötüsü bu konuda eleştiri geldiğinde tırnaklarını çıkarmak ki son zamanda gözlediğim acıklı durumlardan biri bu. Atarlı bir tonla “Biz bu işten para kazanıyoruz, geçimimizi sağlıyoruz, istemeyen takip etmesin.” demekle işin içinde çıkılıyor mu sizce?  Samimiyetle, üzerinde düşünülerek ve karşı tarafa saygı duyularak yapılan işlerde insanın vicdanı rahat oluyor. Deneyip memnun kaldığınız bir ürünü, hoşunuza giden bir filmi ya da okuduğunuz bir kitap sizin hayatınızın bir parçası. Bunu ilgilenen okurlarla paylaşmaktan doğal ne olabilir? Ancak takipçiyi aptal yerine koymamak lazım. Yapılan paylaşımların bütününe bakıldığında, sadık izleyici reklamların sıklığını da, samimi bir paylaşımla reklamın farkını da mutlaka görüyor.

Bir de provakatif paylaşımcı var ki asıl o evlere şenlik… Taktikleri reaksiyon alacaklarını bildikleri bir konuda bazen bir sözle, bazen bir görselle paylaşım yapmak, tartışmayı fitillemek, sonra da kenara çekilip insanların o paylaşım üzerine birbirini yemesini izlemek… Negatif yorumlar aldıklarında tartışmayı başlatan kendileri değilmiş gibi savunmaya geçmek, kendi doğrusunu herkese dayatmak da bu dönemde geçer akçe… Bu yaklaşımın alıcısı olmasa muhtemelen satıcısı da olmazdı. Ancak sürekli negatif tartışmaların döndüğü bir sosyal medya ortamından beslenmek uzun vadede herkes için yıpratıcı değil mi?

Ay bu sosyal medya da hiç eskisi gibi değil şekerim diyenlere yanıtım: “Ne takipçiler eski takipçi, ne de paylaşımcılar eski paylaşımcı…”  Bunu illa olumlu ya da olumsuz diye değerlendirmemek lazım. Gelişim fikir çatışmasıyla, devinimle oluşur. Sonuçta sosyal medya evrilip duruyor. Bence kendimize soracağımız asıl soru “Bizim sosyal medyadaki iletişim tarzımız ne ve biz bu akımın neresindeyiz?

************

Bu konuyla ilgili daha çok düşünmek ve farklı açılardan bakmak isteyenler 2 Balık 1 Kedi ve Gülçince‘yi okuyabilir.

Tanla Bilir

Merhabalar! Adım Tanla. Web tasarımcısı ve BebekveBen'in kurucusuyum.
BebekveBen çocuk bakımından öte ebeveynlik, kadın olmak, birey olmak, yurtdışında yaşam, seyahat, yemek, ürünler, eğitim, sağlık gibi hayatın içinden pek çok konunun paylaşıldığı, ailelerin buluştuğu, soru sorduğu, dileyenlerin konuk yazılarla katkıda bulunduğu ve deneyimlerini paylaştığı bir platform... Bize eşlik ettiğiniz için teşekkürler.

Yorumlar

Yanıt Yaz
  1. Kesinlikle katiliyorum , birini takip ederken asiri bir beklentiye kapiliyor insanlar , bu kisi hayatini paylasirken sorun olmuyor , tanitim yaparken sorun yok ama reklam yapip para kazanmaya baslayinca bu kabullenmedikleri bi durum oluyor, uzaktan tanik oluyorum bende oysa eger severek takip etseydi bu kisinin basarisi icin sevinmis olurlardi.. iste o zaman icten bir tahammulsuzluk besleyerek takip ettikleri ortaya cikiyor, seffaf mi olmamak lazim? sosyal medyada ya da bu kiskanclik&tahammulsuzluk durumu nasil ortadan kalkar, gercekten buyuk bir soru isareti..

  2. Ne güzel bir yazı olmuş Tanla,çok güzel bir derleme ve her iki tarafın (takip edilen/eden) bakış açısını yansıtmışsın 🙂
    Ben kendimce çözümü takip ettiğim kişileri azaltmakta ve sosyal medya kullanımımı sınırlandırmakta buldum ki gerçekten çok daha güzel an’lar yakaladığımı düşünüyorum bu sayede.
    Hayatında bir “boşluk” olan insanların o boşluğu doldurma alanı gibi görüyorum sosyal medyada yaşayanları (kullanmak ifadesi bile hafif kalıyor 🙂
    Herkes kendi yolunda, kendi doğrusunda güzeldir değil mi 🙂
    SEvgiler çokça

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dream Bag Uyku Tulumları Çekiliş Sonucu

Dünyayı Kucaklayan Anneler: Katar’dan Esra