Herşey hamilelikte başlar. Karnımız davul gibi gerili bir şekilde dolaşıp, sofraya 50 metre uzaklıkta oturmak zorunda kalmanın güzelliğini hangimiz unutabiliriz ki… Hele yemekten sonra sindirim sistemimiz kafasına göre takıldığında istemdışı olarak çıkan o ilk pırt. Siz pembeleşen yanaklarınızla mahçup bir şekilde gülümseyip “Özür dilerim, istemeden oldu” derken, aile bireyleri sonsuz bir anlayışla “Üzülme canım, hamilesin, olur öyle şeyler” diyerek yüreğinize su serper.

Günler geçtikçe pırtlar büyük bir acımasızlıkla rutine biner. Araba gibi kaçış olanağı olmayan yerlerde de kurbanlarını bastırdığında, insanların yüzünden okunan “Bizimkisi yine salladı bir tane” düşüncesini görmemek için camdan dışarı bakıp, “Çok pis birşey koktu. Buralarda çöp toplama merkezi mi var acaba?” demeyen var mıdır acaba? Bence en güzeli hamilelerin bağırsaklarının kendi aklı fikri olduğunu kabul ederek (ve mümkünse çevrenizdeki insanlarada benimseterek) o 9 ayı tamamlamaktır.
Sonunda o minik melek dünyaya gelir. İlk günlerin harala gürelesi… Uyudu, uyandı, ağladı, çiş yaptı, kaka yaptı, nefes alıyor mu bu çocuk?, emzireyim, sallayayım derken en son 10 gün önce banyo yaptığınızı fark edersiniz. Saçlarınız darmadağın, öğleden sonra olmasına rağmen üzerinizde pijamalar. Koşturmaktan ter içinde kalmışsınız. O da ne? Oraya buraya akıp, kuruyan sütler ve hızla yenilen yemekler yüzünden elbisenizin önü leke içinde. Akşam kocanız eve gelene kadar tuttuğunuz tuvalet ihtiyacınızı aceleyle giderip, ağlayan bebeğe doğru koşarken, aman ha, elinizi yıkamayı unutmuşsunuz. Aynen geri.
Bebeğiniz 5-6 aylık olmuş ve katı gıdalara geçmeye başlamışsınızdır. Anne olmadan önce eleştirdiğiniz “bebeğe yemek yedirme ritüelleri” sizi bir bir bulmaya başlar. Önceleri “Ben çocuğuma yemek yedirirken öyle oyun-moyun oynayamam. Nedir öyle, her yer yemek kırıntısı içinde… Çocuk dediğin uslu uslu ağzına verilen kaşığı yutar.” derken, sonraları (çocuğun yemeği yutması yerine), siz bu sözlerinizi yutmaya başlarsınız. Yemek kırıntıları yerlere, koltuklara ve tavanlara yapışır. Çoraplarınızın üzeri tanımlanamayan yapışkan cisimlerle (USO- Unidentified sticky object) dolar. “Anne ve çocuğun aynı kaşığı paylaşması hijyenik açıdan hiç uygun değil” diyen o ukala iç sesini elinizin tersiyle kışkışlar, oğlunuzun büyük bir inatla ağzınıza sokmaya çalıştığı bebek kaşığının sadece ucunu alabilmek için (bari komple ağzıma girmesin) dişlerinizi sıkıca kenetlersiniz.
Alt değiştirme dakikaları ayrı bir şenliktir. Gece uyanması sırasında, bebeğinizin bezinin şiştiğini fark edince, “Nasıl olsa uyandı, bari ileriki saatlerde ıslaklık yüzünden kalkmasın” diyerek bezini açtığınızda gelen soğuk hava akımıyla bayrak gibi dikilen o minik pipi, büyük bir beceriyle ağzınızı, kocanızın sırtını ve yatağın bilimum noktalarını sular. İleriyi düşünerek çok büyük iş yaptınız. Şimdi komple yatağı ve pijamalarınızı değiştirirken iyice ayılan bebeği uyutmaya çalışın. Bir yandan da pijamanızdaki lekeyi yoklayıp, “Çok da fazla ıslanmamış, acaba değişmesem mi?”nin hesaplarını yaparsınız. Tebrikler, pisliğiniz iyice katmerlendi.
Aylar geçmiş ve bebeğiniz biraz da olsa büyümüştür. Yemeğiydi, uykusuydu, oyunuydu, hiç bitmez. Gündüzleri kendinize zaman ayırmak hayal olduğundan, yarasa misali hayatı geceleri yaşamaya başlarsınız. Saat gece 10’dan sonra kocanızla sohbet etmeye, emaillerinizi kontrol etmeye, film izlemeye alışırsınız. Ha şunu yapayım, ha bunu yapayım derken saat sabaha karşı 3-4’ü bulur. Yorgun argın yatağa doğru gitmeden önce “bari bir dişlerimi fırçalasaydım” dersiniz. Karyolasında mışıl mışıl uyuyan oğlunuzun gözüne ışık gitmesin diye karanlıkta el yordamıyla bulup, ağzınıza soktuğunuz diş fırçası alıştığınızdan daha bir yumuşak gelir. Dehşet içinde ışığı açtığınızda, kocanızın diş fırçasını kullanmakta olduğunuzu fark edersiniz.
Kısacası, bebeler ana rahmine düştüğü günden itibaren anneler pis insan olmaya mahkumdur. En azından ben öyle oldum kardeşim. O zamandan beri de toparlanamıyorum…
You are too cute! I didn’t actually have any “gas” problems…as for the other stuff, I will let you know how it goes – – – to be continued in my life story 😉 I enjoyed reading this early in the morning, thanks!
Hi baby,
Glad you liked it.
Looking forward to hear from you.
Cheers!
Yazınız o kadar güzel olmuş ki tüm yaşananlar gözümün önünden geçti bir anda.Benimde oğlum bugün 1 yaşına girdi ve yazdıklarınızın hepsini yaşamış bir anneyim.Annelerein ne kadar çok ortak noktası var öyle değil mi?
Teşekkürler Nurcancım,
Evet, aslında hepimiz benzer şeyleri yaşıyoruz. Farklı şehirlerde hatta ülkelerde yaşasak da annelik bizi birbirimize yakınlaştırıyor.
Kendine çok iyi bak. Oğulcuğuna öpücükler…
Sevgiler
Bu yazıya bayıla bayıla güldüm :)))
:)))güldürdün beni…
Gülmek sana yakışıyor, gülmek sana yakışıyor :)))
çok samimi,içten,eğlenceli vee herşeyden öte çok doğru bir yazı olmuş 🙂 bende 4 aylık taze bir anne olarak yazdıklarınızı aynen yaşıyorum desem yeridir sanırım :)) buarada sitenizi çok beğendim emeğinize sağlık sevgilerimle…
Çok teşekkürler smyr
Bebeğinle beraber güzel günler dilerim.
Sevgiler
Çok güldüm Tanla :))
Hamilelik kısmı ile ilgili anlattıklarını bizzat yaşıyorum. Eskiden “asla aaa ayıp, pis, hele kocamın yanında asla yapmam” dediğim “burp, puf, zurt,…” allah ne verdiyse artık hamilelik bahanesiyle bıraktım gitti.
İmza: tükürdüğünü yalayan 🙂