in , , ,

Anneler Pistir Kardeşim

OMG Facts diye bir site "Insanlar g]nde or"

Herşey hamilelikte başlar. Karnımız davul gibi gerili bir şekilde dolaşıp, sofraya 50 metre uzaklıkta oturmak zorunda kalmanın güzelliğini hangimiz unutabiliriz ki… Hele yemekten sonra sindirim sistemimiz kafasına göre takıldığında istemdışı olarak çıkan o ilk pırt. Siz pembeleşen yanaklarınızla mahçup bir şekilde gülümseyip “Özür dilerim, istemeden oldu” derken, aile bireyleri sonsuz bir anlayışla “Üzülme canım, hamilesin, olur öyle şeyler” diyerek yüreğinize su serper.

Hamile pırt
OMG Facts “Ortalama bir insan günde 15 defa pırtlar” diye tweet atmış. Jessica Simpson’da “Ortalama bir hamile günde bunun 15 katını patlatır” diye buyurmuş.Yalan dolan yok, aha fotoğrafı burada…

Günler geçtikçe pırtlar büyük bir acımasızlıkla rutine biner. Araba gibi kaçış olanağı olmayan yerlerde de kurbanlarını bastırdığında, insanların yüzünden okunan “Bizimkisi yine salladı bir tane” düşüncesini görmemek için camdan dışarı bakıp, “Çok pis birşey koktu. Buralarda çöp toplama merkezi mi var acaba?” demeyen var mıdır acaba? Bence en güzeli hamilelerin bağırsaklarının kendi aklı fikri olduğunu kabul ederek (ve mümkünse çevrenizdeki insanlarada benimseterek) o 9 ayı tamamlamaktır.

Sonunda o minik melek dünyaya gelir. İlk günlerin harala gürelesi… Uyudu, uyandı, ağladı, çiş yaptı, kaka yaptı, nefes alıyor mu bu çocuk?, emzireyim, sallayayım derken en son 10 gün önce banyo yaptığınızı fark edersiniz. Saçlarınız darmadağın, öğleden sonra olmasına rağmen üzerinizde pijamalar. Koşturmaktan ter içinde kalmışsınız. O da ne? Oraya buraya akıp, kuruyan sütler ve hızla yenilen yemekler yüzünden elbisenizin önü leke içinde. Akşam kocanız eve gelene kadar tuttuğunuz tuvalet ihtiyacınızı aceleyle giderip, ağlayan bebeğe doğru koşarken, aman ha, elinizi yıkamayı unutmuşsunuz. Aynen geri.

Bebeğiniz 5-6 aylık olmuş ve katı gıdalara geçmeye başlamışsınızdır. Anne olmadan önce eleştirdiğiniz “bebeğe yemek yedirme ritüelleri” sizi bir bir bulmaya başlar.  Önceleri “Ben çocuğuma yemek yedirirken öyle oyun-moyun oynayamam. Nedir öyle, her yer yemek kırıntısı içinde… Çocuk dediğin uslu uslu ağzına verilen kaşığı yutar.” derken, sonraları (çocuğun yemeği yutması yerine), siz bu sözlerinizi yutmaya başlarsınız. Yemek kırıntıları yerlere, koltuklara ve tavanlara yapışır. Çoraplarınızın üzeri tanımlanamayan yapışkan cisimlerle (USO- Unidentified sticky object) dolar. “Anne ve çocuğun aynı kaşığı paylaşması hijyenik açıdan hiç uygun değil” diyen o ukala iç sesini elinizin tersiyle kışkışlar, oğlunuzun büyük bir inatla ağzınıza sokmaya çalıştığı bebek kaşığının sadece ucunu alabilmek için (bari komple ağzıma girmesin) dişlerinizi sıkıca kenetlersiniz.

Alt değiştirme dakikaları ayrı bir şenliktir. Gece uyanması sırasında, bebeğinizin bezinin şiştiğini fark edince, “Nasıl olsa uyandı, bari ileriki saatlerde ıslaklık yüzünden kalkmasın” diyerek bezini açtığınızda gelen soğuk hava akımıyla bayrak gibi dikilen o minik pipi, büyük bir beceriyle ağzınızı, kocanızın sırtını ve yatağın bilimum noktalarını sular. İleriyi düşünerek çok büyük iş yaptınız. Şimdi komple yatağı ve pijamalarınızı değiştirirken iyice ayılan bebeği uyutmaya çalışın. Bir yandan da pijamanızdaki lekeyi yoklayıp, “Çok da  fazla ıslanmamış, acaba değişmesem mi?”nin hesaplarını yaparsınız. Tebrikler, pisliğiniz iyice katmerlendi.

Aylar geçmiş ve bebeğiniz biraz da olsa büyümüştür. Yemeğiydi, uykusuydu, oyunuydu, hiç bitmez. Gündüzleri kendinize zaman ayırmak hayal olduğundan, yarasa misali hayatı geceleri yaşamaya başlarsınız. Saat gece 10’dan sonra kocanızla sohbet etmeye, emaillerinizi kontrol etmeye, film izlemeye alışırsınız. Ha şunu yapayım, ha bunu yapayım derken saat sabaha karşı 3-4’ü bulur. Yorgun argın yatağa doğru gitmeden önce “bari bir dişlerimi fırçalasaydım” dersiniz. Karyolasında mışıl mışıl uyuyan oğlunuzun gözüne ışık gitmesin diye karanlıkta el yordamıyla bulup, ağzınıza soktuğunuz diş fırçası alıştığınızdan daha bir yumuşak gelir. Dehşet içinde ışığı açtığınızda, kocanızın diş fırçasını kullanmakta olduğunuzu fark edersiniz.

Kısacası, bebeler ana rahmine düştüğü günden itibaren anneler pis insan olmaya mahkumdur.  En azından ben öyle oldum kardeşim. O zamandan beri de toparlanamıyorum…

Tanla Bilir

Merhabalar! Adım Tanla. Web tasarımcısı ve BebekveBen'in kurucusuyum.
BebekveBen çocuk bakımından öte ebeveynlik, kadın olmak, birey olmak, yurtdışında yaşam, seyahat, yemek, ürünler, eğitim, sağlık gibi hayatın içinden pek çok konunun paylaşıldığı, ailelerin buluştuğu, soru sorduğu, dileyenlerin konuk yazılarla katkıda bulunduğu ve deneyimlerini paylaştığı bir platform... Bize eşlik ettiğiniz için teşekkürler.

Yorumlar

Yanıt Yaz
  1. You are too cute! I didn’t actually have any “gas” problems…as for the other stuff, I will let you know how it goes – – – to be continued in my life story 😉 I enjoyed reading this early in the morning, thanks!

  2. Yazınız o kadar güzel olmuş ki tüm yaşananlar gözümün önünden geçti bir anda.Benimde oğlum bugün 1 yaşına girdi ve yazdıklarınızın hepsini yaşamış bir anneyim.Annelerein ne kadar çok ortak noktası var öyle değil mi?

    • Teşekkürler Nurcancım,
      Evet, aslında hepimiz benzer şeyleri yaşıyoruz. Farklı şehirlerde hatta ülkelerde yaşasak da annelik bizi birbirimize yakınlaştırıyor.
      Kendine çok iyi bak. Oğulcuğuna öpücükler…
      Sevgiler

  3. çok samimi,içten,eğlenceli vee herşeyden öte çok doğru bir yazı olmuş 🙂 bende 4 aylık taze bir anne olarak yazdıklarınızı aynen yaşıyorum desem yeridir sanırım :)) buarada sitenizi çok beğendim emeğinize sağlık sevgilerimle…

  4. Çok güldüm Tanla :))

    Hamilelik kısmı ile ilgili anlattıklarını bizzat yaşıyorum. Eskiden “asla aaa ayıp, pis, hele kocamın yanında asla yapmam” dediğim “burp, puf, zurt,…” allah ne verdiyse artık hamilelik bahanesiyle bıraktım gitti.

    İmza: tükürdüğünü yalayan 🙂

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Obeziteden Kurtuluş Günlüğüm 10.Hafta

Babalar Günü

Her Baba Tipine Ayrı Son Dakika Hediyeleri