Sabah gözümü açar açmaz aklıma gelen ilk düşünce “Ben oğlumu yuvaya muvaya götürmek istemiyorum.” oldu. “Hani çocuk sosyalleşecekti? Yorulduğundan bahsediyordun hani? Ne yani, hep dizinin dibinde mi kalsın?” deseler, “He valla kalsın, hatta karnımın içine geri girsin.” diyebilirdim o dakikalarda.
Zaten sabahın 7’sinde, her zaman uyandığımız saatten 2 saat önce dikilmişiz. Can yanıbaşımda melek gibi uyuyor. Yatak sıcacık. Şimdi kim kalkacak da, giyinecek de, kahvaltı edecekte, okula gidecek… Afyonum patladıkça kendi kendime söylediğim şeylerin mantıksızlığını da idrak etmeye başladım. Oğulcuğu gıdıklayarak uyandırdım, şimşek gibi tuvalete soktum. Allahtan Can annesi gibi değil. Saat kaçta kalkarsa kalksın hep neşeli, gülümseyen bir böcek. Adeta insanın içini açıyor.
Ardından giyinme faslı. İlk gün için biraz şık giydireyim dedim. Mavi uzun kollu gömlek, gri üzerine mavi çizgili pantalon. İşlem tamam. Sıra kahvaltıya geldi. Can bizi hayretlere düşürecek şekilde güzelce kahvaltısını etti. Saatler 8’e yaklaşırken okulda yiyeceği öğle yemeğini hazırlamadığımı idrak ettim. Hızla üzüm yıkadım, yanına da bir parça ev yapımı elmalı kek. Aslına bakarsanız anaokulu öğünlerinden büyük bir randıman almayı beklemiyorum. Zaten sabah kahvaltısını kuvvetli bir şekilde yaptırıyoruz. Okuldan da sabah saatlerinde hafif bir kahvaltı vereceklermiş. Bunun üzerine bir de benim gönderdiğim öğlen yemeğini yiyecek. Eve gelince de süt içip, öğle uykusuna yatacak. Ayol bizim oğlanın bir haftalık yemeği bu. Yerse mucize olur. Ama belli mi olur? Belki yuvadaki diğer çocukları görerek hevese gelir. Ben de özlemini çektiğim tombul kollara ve bacaklara kavuşurum 🙂
Acemi anneye not 1- Yemekler
Çocuğun yemek kapları akşamdan hazırlanıp, buzdolabına konacak. Aksi takdirde sabah sıkışıklığa geliyor. Ha bir de okula götürmeye uygun menüleri düşünmekte fayda var. Her gün kekle, üzüm olmaz. Araştırılacak.
Gelelim okula nasıl gideceğimize… Can’ı Kuzey getirip götürecek. Bu arada benim “araba kullanmama tercihim” koşullarımızı zorluyor. Bebeğimi evde büyütürken sorun yoktu, ancak, artık okullu olduğuna göre benim de korkularımı bir kenara bırakıp, yavaş yavaş araba kullanma olayına girmem gerekiyor. Brrrr!
Nihayet yola koyulduk. Yolda çaktırmadan Can’ı izledim. Daha nereye gittiğimizin farkında değil. “Okula gidiyoruz oğlum, orada arkadaşlarınla oynayacaksın, iyi vakit geçireceksin. Öğlen de gelip seni alacağız” dedim. Bizimki her zamanki gibi “Ih-hı!” (evet) dedi. Olumlu çocuk vesselam, anlasa da anlamasa da herşeye evet diyor. Bu sefer de anladığından emin değilim. Birazdan göreceğiz.
Okulun önüne vardığımızda bizim gibi bebelerini bırakan pek çok aile gördüm. Kiminin annesi gelmiş, kiminin babası. Bizim gibi kalabalık gelen yok. Deliliğimize versinler, çocuğumuzun okuldaki ilk günü işte…
Girişte bizi anaokulunun müdüresi karşıladı. Günaydınlaştık. Can’ın ismini şimdiden ezberlemiş. Bizi sınıfın kapısına kadar geçirdi. Biz de Can’ı kucakladık, leyla gibi sınıfa daldık. Halbuki ebeveynlerin sınıftan içeriye girmemesi gibi bir adet varmış. Bir de çocuğu kucaklayarak sınıfa sokmamak gerekiyormuş. Kendine güvenmesi için yürüyerek girmesi gerekiyormuş. Öğreneceğiz.. Eve gelince bu konuda biraz daha araştırma yaptım. Bakın uzmanlar sancısız bir şekilde çocuğu okula bırakmak konusunda neler öneriyor:
Acemi anneye not 2 – Sancısız Ayrılık
- Öncelikle aynada kendi yüzünüze bakın. Üzgün ya da endişeli gözükmemeye çalışın. Küçük çocuklar konuşamasa ya da her dediğinizi anlamasa da davranışlarınızdan ortamın olumlu mu, olumsuz mu olduğunu sezerler. Çocuğunuzdan ayrılmak ne kadar zor gelse de, anaokulunun onun gelişimi için faydalı bir yer olduğunu ve orada güzel vakit geçireceğini biliyorsunuz. Öyleyse bunu yüzünüze de yansıtın.
- Çocuğunuzu kucaklayarak sınıfa sokmayın. Anaokulunun binasından içeri girer girmez onu yere bırakın. Elinden tutarak sınıfına yürütün ve sınıf kapısından yürüyerek içeri girin. Bu davranışınız onun kendine güvenini sağlayacaktır.
- Çocuktan ayrılırken sizi görmediği bir anda sıvışıp kaçmayın. Bu, terk edildiği hissini verecektir. Onun yerine göz hizasına çömelerek, öpücük verin ve kucaklayın, “Bir süre sonra gelip onu alacağınızı, okulda iyi vakit geçirmesini” söyleyin. Daha sonra da oradan ayrılın. Ayrılma süresini ne kadar uzun tutarsanız, sizin için de, onun için de o kadar zor olacaktır.
- Okula geliş ve çocuğunuzu okuldan alış saatlerinize dikkat edin. Gecikmemeye çalışın. Sabahları çocuğu sınıfa geç sokmak, merhabalaşma gibi sosyal diyalogların kaçırılmasına, aktivitelerin ortasından başlanmasına yol açtığı için çocuğun uyumunu zorlaştırır. Okuldan alış saatinde gecikmeniz ise çocuğunuzda terk edilmişlik ve güvensizlik hisleri oluşmasına yol açacaktır. Ayrıca kimi yuvalarda geç kalınan saatler için ekstra ücret ödendiğini unutmayın.
- Çocuğun öğretmeniyle pozitif bir ilişki kurun. Çocuk sizin davranışlarınızı gözler. Öğretmeniyle olan diyaloglarınıza ekstra özen gösterin. Öğretmenle gülümseyerek konuşun.
- Gerekirse çocuğun yanına sizi anımsatacak bir eşya verin. Örneğin büyük çocuklar için annenin/babanın küçük bir vesikalık resmi, küçük çocuklar için sevdiği bir oyuncak olabilir.
- Eğer çocuk anneye çok bağlıysa, yuvaya babanın ya da büyükanne gibi güvendiğiniz başka birinin bırakmasını deneyin. Çocuk annesinin evde, güvenli bir şekilde onu beklediğini düşünerek rahatlayabilir.
- Eğer bütün önlemlere rağmen, 2-3 hafta geçtikten sonra çocuğunuz hala yuvaya alışamıyorsa, önce mutlaka öğretmeniyle görüşün. Ayrılma konusunda zorluk çektiğini belirtin, bunun sebebinin ne olabileceğini sorun. Öğretmeni sizin aklınıza gelmeyen bir çözümü önerebilir.
Ayrılma dakikalarımıza dönersek… Can onu bırakıp ayrılacağımızı anlayınca yaygarayı bastı. Bizim paçamıza yapışıp, yerlere yatarak direndi. Öğretmeni elinden tutarak, ileride oturan arkadaşlarının yanına götürdü. Biz de fırsattan istifade dışarıya çıktık. Ben ayrılırken buruktan daha çok heyecanlıydım. Neden mi? Çünkü Can’ın bulunduğu mekandan tam olarak ayrılmayacaktık. Yok canım. Öyle sınıfın içinde beklemeyecektik de. En iyisi nasıl olduğunu anlatayım…
Okurlarımdan Berrak, “İlk gün yanında kaldın mı biraz? Yoksa bıraktın mı hemen?” diye sormuştu. Olay şöyle gerçekleşti: Bizim okuldaki her sınıfta kamera var. Girişteki lobide de bu kameraları gösteren bir ekran. Çocuğu bıraktıktan sonra lobideki koltuğa oturup, kameradan durumu izleyebiliyorsunuz. Böylece hem çocuğunuzu izliyorsunuz, hem de o sizi görmediği için ağlaması uzamıyor. Biz de koltuğa oturup seyretmeye başladık. Bizimkinin ağlaması biraz sonra kesildi. Grup halinde oturan çocukların yanına ilişti. Bizim de içimiz rahatladı. İlk gün için anaokulu süresi boyunca (3,5 saat) bekleme kararı aldık. Anlayacağınız televizyonda bol bol “Can Anaokulu”nda reality show’unu izledik.
Arada bir de kalkıp, sınıfın penceresinden içeriye baktık. Çünkü televizyon ekranı ne de olsa küçük gösteriyor. Bazı detaylar, mesela surat ifadeleri tam olarak görülemiyor. Pencereden bakarken Can ile bir kere göz göze de geldik. Hemen el sallayıp kaçtık. Zira sınıfı fazlaca rahatsız etmemek, dikkatleri çok dağıtmamak gerek. Yine de o kısacık göz göze gelme, eminim ki Can’a bir güven verdi. Bizim orada beklediğimizi anladı.
3.5 saat su gibi akıp gitti. Sınıftaki tam zamanlı diğer çocuklar öğle uykusuna yatmaya başlarken, Can’ın da eve dönme zamanı geldi. Kameradan izlediğimiz için ayrılma dakikalarının her aşamasını görmek çok eğlenceliydi. İçeride öğretmeni çantasını hazırlamaya başlayınca bizimki gideceğini anladı. Heyecanla kapının önüne geldi. Kapı açılır açılmaz A-NE! A-NE! (anne) diye bir bağırışı var, görecektiniz. Birkaç saat ayrı kalmış olsak bile, onun o sesini duymak içimi bir tuhaf yaptı. Çok özlemişim minnoş oğlumu! Hele ki kucağıma atılıp bir sarılışı, başını bir omuzuma yaslayışı vardı. Sanki “Beni burada bırakmayacağınızı biliyordum” der gibiydi. Öğretmeninden kısa bir “günün raporunu” aldık. Okulda verilen yiyeceklerle, evden gönderdiklerimden pek az yemiş. (Aaaa, çok şaşırdım… 🙂 3 defa çiş yapmış. İşte ilk günümüz böyle…
Gün içinde gördüklerimi ve yapılan aktiviteleri de ayrı bir yazıda anlatacağım. Vay be! Bebek-çocuğum okullu mu oldu şimdi? Hiii! İyice yaşlandım artık… Anaokullu Can’ın annesinden hepinize selamlar!
selam Tanla
bizde bu yaz oğluşumu yaz okuluna vermeyi düşünüyoruz. yaşadığım tedirginlik üzerine bu yazıyı okumak güzel geldi. teşekkürler..
Merhabalar Emel,
İlk günler ister istemez bir tedirginlik oldu. Can kadar biz de ayrılığı ilk kez yaşıyorduk. Ancak o ilk günler atlatılınca herşey daha kolay olmaya başladı. Özellikle Can’da sosyal ortama girmekten dolayı olan gelişmeyi görünce anaokuluna göndermeye değdiğini anladım. Umarım sen de oğlun da yaz okulunda çok güzel bir deneyim yaşarsınız.
Sevgiler
güzel bir yazı oldu resimlerle desteklenmesi anlatımı kolaylaştırdı.
Suan Ardenin anaokulunda 2.ci gunu 2 gundur agliyor ve ara ara susuyormuş benim oglumda pek yemek yemez sasirdimmi yok sasirmiyorum😀 ama bizde bekleme olmadi cocuk kopamaz dakikada iner asagiya diye. Birakip eve donduk bugun ikinci gun yine agladi ara ara ogretmenimiz aglayip sustugunu soyledi insallah Can gibi benim oğlusumda alışır.