in , ,

BilgilendimBilgilendim DestekliyorumDestekliyorum BayıldımBayıldım

Amerika’dan Türkiye’ye Pek İçli Bir Çamaşır Makinesi Hikayesi

Amerika’da oturduğumuz ilk evimizde Türkiye’deki evimizden farklı olarak şaşırdığımız bazı durumlar olmuştu. Birincisi buzdolabı, fırın, mikrodalga gibi mutfak beyaz eşyaları hemen her evde standart demirbaş olarak bulunuyordu. İlk senelerde öğrenci olduğumuz için bu eşyalara ayrıca bir bütçe ayırmıyor olmak açıkçası çok işimize gelmişti. İkincisi, özellikle apartman tipi evlerde, hele bir de yeni bir apartman değilse, çamaşır makinesi bulunmuyordu. Çamaşırlar genellikle apartman kompleksinin çamaşırhanesinde herkesle ortak olarak yıkanıyordu. Çamaşırhanelerde 3-4 adet büyükçe çamaşır makinesi ve kurutma makinesi vardı. Evde kirlilerimizi biriktirir ve zamanı gelince kocaman sepetleri oflaya puflaya taşıyarak, 25 cent ile çalışan makinelere atardık. Bir müddet sonra çamaşırlar yıkanınca onları kurutma makinesine aktarır ve sonra da eve götürürdük. Bu işler Türkiye’de evde çamaşır makinesinin rahatlığına alışmış biri olarak bize zor geliyordu. Ayrıca her ne kadar her yıkamada makineye sadece bizim çamaşırlarımız girse de, makineyi hiç tanımadığımız insanlarla paylaşmak hoşumuza gitmiyordu. Bu nedenle durumumuzu biraz toparlayınca eve çamaşır makinesi almayı kafaya koyduk.

Amerika’daki Çamaşır Makinesi Maceramız

Gelelim çamaşır makinesi alış maceramıza… Çamaşır makinesi almak için çarşıya çıktığımızda ufak çaplı bir şok yaşadık. Amerika’daki çamaşır makineleri bizim alıştığımız makinelere hiç benzemiyordu. Çamaşırlar makineye önden değil, üstteki bir kapaktan atılıyordu ve çamaşır yıkama program panelleri son derece ilkel görünüşlüydü. Öyle ki, çamaşır programı olarak genellikle sadece bir program vardı. Yünlüler için ayrı, perdeler için ayrı programlar falan hayaldi. Apartman kompleksinin çamaşırhanesinde de bu tip makineler görmüştüm ama onların apartman komplekslerine özgü, ticari ve eski tip makineler olduğunu, evlerde daha iyi makinelerin kullanıldığını düşünmüştüm. Meğer Amerikan piyasasına hakim çamaşır makinesi modeli buymuş. Çamaşır makinesi programları sadece 20 dakika sürüyordu. “Oh ne kadar kısa zamanda yıkanıyor!” diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. 20 dakikada kesinlikle tatmin edici bir temizlik sağlanamıyordu. Özellikle beyaz çorapların altı bir süre sonra griye dönüyordu. Hatta bazı beyazlarda zaman içinde sararma yaşanıyordu.

amerikan çamaşır makinası
Soldaki tipik bir Amerikan çamaşır makinası, sağdaki de kurutucu

Yepyeni çamaşırlarımın sarı/gri olmasına üzülerek, özel çamaşırlarımı birkaç sene önce Türkiye’ye götürmüştüm. Çamaşırları yıkamak için Amerika’dan Türkiye’ye taşıyan deliler, evet bizdik. Benim o sefil görünümlü çamaşırlarım annemin evindeki emektar çamaşır makinesinde yıkandı. Bir yıkamada misler gibi beyazlayarak çıktı. Tabii annemin makinesi ön yıkama programıyla beraber 1,5 saat sürüyordu. Ancak sonunda çamaşırları o şekilde bembeyaz görünce mutluluktan ağlayacaktım 🙂

Lafı uzatmayalım, sonunda Amerika’daki tüm mağazaları dolaşarak bizim alıştığımız şekilde önden yüklemeli ve nispeten bol programlı bir çamaşır makinesi bulduk. O zamanlar sene 2004-2005, düşünün. Önden yüklemeli modeller Amerika’da hala tek tük. Mağazada sorduğumuzda garip garip bakıyorlardı.

Çamaşır makinemizin eve kurulumu da büyük olay oldu. Öncelikle banyoda çamaşır makinesinin sığacağı bir alan yoktu. Bu nedenle mecburen mutfağa koymaya karar verdik. Mutfakta çamaşır makinesine yer açabilmek için buzdolabını ters bir köşeye çekmek zorunda kaldık. Öyle ki buzdolabının kapısını açınca mutfağın kapısını kapalı tutmak gerekiyordu, aksi halde birbirine çarpıyordu.:) Ardından çamaşır makinesi için gerekli su giderinin olmadığını keşfettik. Bir süre de tamircinin su giderini ayarlamasını bekledik.

Makinem eve ilk kurulduğunda mutfağa gidip-gelip kendilerini adeta kucakladım. Çamaşırlarımı artık evde, sadece kendime ait bir makinede yıkayabiliyordum. Ne büyük lüks! Yeni makinem çamaşırhane makinelerine kıyasla daha randımanlıydı. Ama nerede annemin çamaşır makinesi… Zaten keyfini çok da süremedim. Bir müddet sonra başka bir eve taşındık. Yeni evimizde çamaşır ve kurutma makinesi de demirbaştı. Mecburen kendi makinemi sattım ve yine Amerikan tipi çamaşır makinesine mahkum oldum. Ancak yapılacak fazla birşey yoktu. Yeni evimde kendi makinemi koymaya yer yoktu. Ondan sonra Amerika’da kaç ev değiştirdiysem hep çamaşır ve kurutma makinesi demirbaşlı geldi. Grrrr! Biz de yenisini almadık. Şu anda hala Amerikan tipi bir makinede çamaşırlarımı yıkıyorum. Şikayetçiyim hakim bey!

Aman da Bu Vestel Bir Harika!

Bu sene Türkiye’ye gittiğimizde bayağı bir ağlamaklı oldum. Neden mi? E anlatıyorum canım… Annem eski makinesini elden çıkarıp, Vestel’den Pyrojet teknolojili çamaşır makinesi almış. Çamaşır olayında uzay teknolojisini yaşıyor. Oh! Sefası olsun. Biz Amerika’da neredeyse önden çevirmeli, içten yanmalı, merdaneli çamaşır makinesinden bir çıt yukarıdayız. Ühüüüü! Haydi yalan olmasın. Son 2-3 senedir önden yüklemeli ve bol programlı makineler burada da çıktı. Ama almaya kalktığında maaşallah bir maaş araya sıkışıyor. O nedenle henüz yanına yaklaşılası değil. Kaldı ki aldık diyelim, evde koyacak yer yok. Ancak single family home denilen villa tipi evlere geçersek o makineleri almak mantıklı. Ben de şu anda alışveriş merkezlerinde görünce iç çekmekle yetiniyorum. Bir de kırmızıları var ki… Ufff konular karıştı!

Dönelim annemin rüya makinesine… Yeni makinenden memnun musun? diye anneme sordum. “Çok memnunum!” dedi. Annem çok titiz olduğu için evinde çamaşır makinesi oldukça sık çalışır. Neredeyse iki güne bir o makine döner. Pyrojet’le beraber annem çok kirli olmayan gömlek gibi çamaşırlar için 12 dakikada biten hızlı yıkama programını çalıştırır olmuş. Çoraplar ve iç çamaşırları gibi derin temizlik gerektiren çamaşırlar için de beyaz programını kullanıyormuş. Her ikisinde de sonuç süper. Benim evimdeki makinede tek/kısacık bir program ve sonuç rezalet. Kıyaslamak mümkün değil. Zaten makinenin 20 küsür programı var. İhtiyacına göre seç, beğen, yıka…

vestel-camasir

Annemin ballandıra ballandıra anlattığı bir özellik de alerji uzmanı diye bir programının olması… Zira annem çok alerjiktir. Özellikle polenlere ve ev tozlarına karşı… Alerji mevsiminde makineli tüfek gibi seri hapşırıkları bizim ailede meşhurdur 🙂 Vestel Pyrojet’in alerji uzmanı programını çalıştırdığından beri evde rahat nefes aldığını söylüyor. Sırf bu özelliğinden dolayı bile almaya değer. Hele ki evinde kedi, köpek gibi evcil hayvanları besleyenler ve bebekliler için çok faydalı bir özellik bence.

Bir de kolay ütüleme fonksiyonu diye bir fonksiyon var ki… Görünce resmen gözlerim doldu. Çamaşırları makineden çıkarıp şöyle kibarca katlıyorsunuz. Hooop dolaba! Benim gibi ütü yapmaktan hazzetmeyen becerikli! kadınlar için rüya gibi bir özellik.

Annemle konuştuktan sonra, araştırmacı gazeteci ruhum kabardı, internete girip Pyrojet’i biraz daha araştırdım. Meğer değişik bir su ısıtma teknolojisiymiş. Diğer makinelerde su çamaşır makinesinin içine alınıp yavaş yavaş ısıtılırken, Pyrojet’te makinenin içinde özel bir haznede ısıtılarak çamaşırlara ulaşıyormuş. Böylece su tüketimi azalarak çok randımanlı bir yıkama elde ediliyormuş. A+++ çamaşır makinelerinden  %70 daha az enerji harcayıp 8 kg’lık benzer kapasiteli ürünlere kıyasla da %28 su tasarrufu sağlıyormuş. Hele bir de elektrik ücretinin düşük olduğu gece saatlerinde çalıştırırsanız keseler bayram ediyor.

Türkiye’de kaldığımız süre boyunca banyoya her uğrayışımda Vestel’in kedi gibi sessiz, mırıl mırıl çalışmasını ve mavi dijital panelini izleyip iç geçirdim. Hatta deniz kenarına inerek, bir taşın üzerine oturup, gözlerim dolu dolu, içli içli, denizi seyre daldım. Türkiye’ye gelseydim kesin tercih edeceğim Vestel’in Pyrojet özellikli bir makinesi olurdu. Makus kader beni üstten doldurmalı taş devri makinelerine mahkum etti sevgili okur. Buradan yetkililere sesleniyorum: “Amerika’da da çamaşır makinelerinde uzay teknolojisine geçmek istiyoruz. Derdimize çare bulun!” Neyse, ben de bu meyanda çamaşırlarımı biriktirir, anneme gönderirim. Hayatımın ilk 25 senesinde bolca yıkamıştı çamaşırlarımı sağolsun. Evlendi de kurtuldum derken, kabus gibi çöktüm kadının üzerine… Ama o canım benim, hiç gocunmaz… Gocunmazsın değil mi anneciğim?

Tanla Bilir

Merhabalar! Adım Tanla. Web tasarımcısı ve BebekveBen'in kurucusuyum.
BebekveBen çocuk bakımından öte ebeveynlik, kadın olmak, birey olmak, yurtdışında yaşam, seyahat, yemek, ürünler, eğitim, sağlık gibi hayatın içinden pek çok konunun paylaşıldığı, ailelerin buluştuğu, soru sorduğu, dileyenlerin konuk yazılarla katkıda bulunduğu ve deneyimlerini paylaştığı bir platform... Bize eşlik ettiğiniz için teşekkürler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bitmeyen Senfoni: Sezaryen mi? Normal Doğum mu?

Adile Naşit

Türk Annesinin Faziletleri ve Hataları